Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Büyük Savaş ve Güneş Sistemindeki Etkileri

Arion the Poet

New member
Joined
May 7, 2024
Messages
95
Herkese esenlikler,

Bu yazı forumdaki bilgilerin ve benim kendi bildiğim şeylerin tek bir yazıda toplanması sonucu yazılmıştır. Büyük savaş hakkında kapsamlı bilgi edinmek isteyen kişilerin forumda biraz vakit harcaması gerekiyordu, ben de bundan ötürü bu tarz bir yazı yazmak istedim.

Şeytan Baba'nın imparatorluğu güneş sistemine ve daha ötesine uzanıyordu. Güneş sisteminde bu imparatorluk başlangıçta üç gezegene yayılmıştı. Bunlar Mars, Phaeton ve Dünya'ydı.

Phaeton, Jüpiter ile Mars arasında bulunan bir su gezegeniydi. Boyutu Satürn'e benziyordu. Yaşanabilirlik açısından muhteşem bir gezegendi ve jeodezik kubbeleriyle birlikte Phaeton'da bizler gibi insanlar yaşıyordu. Ne yazık ki güneş sisteminde çıkan büyük savaş nedeniyle Phaeton yok edildi. Günümüzdeki bağımsız bilim kuruluşları ve bir ton kaynak Phaeton'un geçmişteki varlığını kanıtlayacak deliller sunuyor. Jüpiter ile Mars'ın arasındaki boşluğun fazla olması sonucunda orada zamanında bir gezegen olması gerektiği çıkarımına varıldı. Oradaki gezegenin ani bir patlama sonucunda yok olduğunun ve bunun sonucunda da güneş sistemindeki en yoğun asteroid kuşağının orada bu sebepten dolayı oluştuğu fikrine varıldı. (Tabii ki bu onlara göre bir teori, fakat biz bunun gerçek olduğunu biliyoruz.) Ne yazık ki orada bulunan asteroidler ve meteoroidler Phaeton'dan geriye kalan tek kalıntılar.

Phaeton'u yok eden silah Satürn'deki yapay düşman uydusu İapetus ya da Oumuamua olabilir. Güneş sisteminde düşmanın ve Tanrı/çaların yapay uyduları bulunduğunu biliyoruz. (Phobos ve Ay bunlara örnek verilebilir.) Oumuamua güneş sistemi dışından geldiği resmi olarak saptanan bir asteroittir. Puro şeklindeki yapısı ve 400 metrelik boyutu ile anormalliği, astronomların son derece dikkatini çekmiştir. Yine de Phaeton'u yok edenin Oumuamua mı İapetus mu olduğuna dair elimizde herhangi bir kanıt maalesef yok.

Spiritüel etkileri göz önünde bulundurulduğunda, gezegenlere bir çeşit ruhsal ''tanrı'' diyebiliriz. Phaeton yok edildiğinde spiritüel anlamda ciddi bir gerileme yaşanmıştır. Bu sırada yüksek ihtimal Tanrı/çalar telafi nedeniyle ve ayrıca bizleri desteklemesi için Ay'ı oluşturdular. Daha sonrasında Tanrı/çalar güneş sistemini terk etmek zorunda kaldıklarında, Ay ve diğer yapay üslerimiz düşmanın eline geçti.

Phaeton'un yok edilmesi Yunan Mitolojisinde şu şekilde anlatılır: Phaeton acemi ve henüz güçsüz olmasından dolayı güneşin atlarını dizginleyemedi. Atlar bunu fark edip daha da azgınlaştı ve yollarını saptırdılar. Dünyaya yaklaşıp buzulları erittiler, nehirleri kuruttular ve gölleri çöllere dönüştürdüler. Dünyadaki canlıların mutsuzluğunu ve çaresizliğini gören Toprak Ana Gaia torunu Zeus'a feryat etti. ''Neden yıldırımların hiçbir işe yaramıyor?'' diye sordu ona. Zeus bu duruma çok sinirlendi ve tüm öfkesiyle gürleyip yıldırım oklarından birisini Phaeton'a fırlattı. Zavallı Phaeton yanarak, tıpkı bir kayan yıldız gibi baş aşağı Po nehrine düştü. O gün güneşsiz geçti, dünyayı aydınlatan tek şey çıkan yangınların aydınlığı oldu.

Savaş maalesef sadece Phaeton'u etkilemedi. O zamanlar çok güzel gelişmiş yapılara ve şehirlere sahip Mars'ı da etkiledi. Mars'ta bizim gibi kardeşlerimiz yaşıyordu.

Uydu tarafından yapılan taramada Mars'ta Moskova'nın üç katı büyüklüğünde bir antik şehir bulundu. Tıpkı bir at arabası tekerleği gibi dizayn edilmişti. Birbirine bağlanan geniş bulvarlar ile doluydu. Bir sürü büyük tapınak ve piramitlerden de oluşuyordu. Korkutucu bir şekilde büyük savaşın şehirde bıraktığı etkiler dün yaşanmış gibi görülebiliyordu. Yüksek Rahip HoodedCobra'nın da belirttiği gibi savaşta çok ileri düzey silahlar ve araçlar kullanılmıştı. Şehirde bulunan ana piramitte erime ve akma görülüyordu. Aynı ana piramit gibi görkemli ve çekici duran kalenin de güneydoğu kısmı büyük bir yıkıma uğramıştı. Petek yapısını örtmesi gereken çatı korkunç bir şekilde buharlaşmış ya da yok olmuştu. Şehri inceleyen Sovyet bilim adamı şehirde bulunan kraterlerin yapay kraterler olduğu çıkarımına vardı. Bu kraterler meteorit ya da asteroit krateri olamayacak kadar sığdı. Bunlar savaş sırasında kullanılan silahların Mars'ta bıraktığı dehşet verici kalıntılardı. Büyük savaş yüzünden Mars'ın atmosferi yok oldu ve gezegeni terk edemeyen kişiler yer altına sığınmak zorunda kaldı. Ayrıca, Mars'ta bulunan Ksenon normalde doğal olarak karşılaşılamayacak nükleer bir element olabilir.

Savaş üzücü bir şekilde dünyayı da buldu. 8.000 ile 12.000 yıllık olmasına rağmen Rajasthan'da bulunan antik kemiklerin radyasyon seviyesi Hiroşima'daki ve Miyazaki'deki iskeletlerin radyasyon seviyesi ile aynı. Ganj ile Rajmahal dağları arasında bulunan antik şehirde de nükleer savaşın korkunç kalıntıları gözüküyor. Şehir yine yüksek ısıya maruz kalmıştı. Antik kentin duvarları ve temelleri korkunç bir şekilde birbirleriyle kaynaşmış, adeta cam halini almıştı. Mohenjo-Daro'da da "el ele tutuşmuş, sanki ani ve öngörülemeyen bir olayda ölmüşler gibi üzerlerini kaplayan moloz ve külle dümdüz olmuş gibi'' görünen bir iskelet ailesi çıkarıldı. Mohenjo-Daro bilinen bir volkanik patlama olmadığından ötürü bu durumun tek açıklaması atom patlamasından başka bir şey değil. Ayrıca, bu iki bölgede de trinitite adında antik bir cam türünün önemli miktarda bulunduğu keşfedildi. Trinitite nükleer bir patlama sonucu çevredeki kumların ve minerallerin hızlı ve aşırı güçlü ısınması sonucu oluşur. Bu da o zamanlar orada ciddi bir nükleer savaşın döndüğünün kanıtıdır.

"Evrendeki tüm güçle yüklü tek bir mermi... 10.000 güneş kadar parlak bir duman ve alev sütunu tüm ihtişamıyla yükseldi... Bilinmeyen bir silah ve demir bir yıldırım, tüm bir ırkı küle çeviren devasa bir ölüm habercisiydi... Cesetler tanınmayacak kadar yanmıştı. Saçları ve tırnakları dökülmüştü, çömlekler görünürde hiçbir neden olmaksızın kırıldı ve kuşlar beyaza döndü... Birkaç saat sonra tüm gıda ürünleri enfekte olmuştu. Askerler bu yangından kaçmak için kendilerini nehre attılar."

O zamanlar 64.000.000 nüfusu ile Aryan halkı bolluk ve huzur içerisinde yaşıyordu. Orası insanlığın bilimsel bilgisinin ve gelişmiş kültürünün merkeziydi. Bu yerin doğasının ve güzelliğinin tamamıyla anlaşılmasının mümkün olmadığı söylenir. Ne yazık ki, bu yer milattan önce 1.200 yılında okyanusun altında kalarak Himalaya ve And sıradağlarını yukarı itti. Bu felaketten hayatta kalabilmek için halk dört bir yana dağılmak zorunda kaldı.

En sonunda, Tanrı/çalar dünyayı ve güneş sistemini stratejik bir şekilde terk etmek zorunda kaldı. Tüm bu kaosa rağmen belirli bir İskandinav grubu dünyada kalmayı tercih edip, Tanrı/çalarımızın eserini korumaya ve ellerinden geldiğince canlı tutmaya çalıştı. Onlar hakkında yazılar ve eserler bıraktılar. Onlar olmasaydı şu anki konumumuzda olmamız belki çok daha uzun ve zorlu olacaktı. Bazılarımız onların, Phaeton'un veya Mars'ın insanlarının reenkarnesi olabilir.
 
Esenlikler
Yani ay gerçekten yapay mı, uzay gemisi mi?
Esenlikler,

Ay tamamıyla bir makine ya da uzay gemisi değildir. Genel olarak gezegenlere ve uydularına bakarsak, uyduların gezegenlere kıyasla oldukça küçük olduğunu görüyoruz. Fakat iş dünya ile ay arasındaki ilişkiye gelince anormal bir boyut farkı olduğunu görüyoruz. Ay diğer gezegen-uydu ilişkilerine göre gerçekten büyük kalıyor. Benim şahsi düşüncem ayın başlangıçta dünyaya ait bir uydu olmadığı ve Tanrı/çalar tarafından dünyaya getirildiği. Dünyadaki kayaçların ve madenlerin ay ile benzerliği göz önünde bulundurulduğunda Tanrı/çalar ayı dünyadaki malzemeler ile sıfırdan yapmış da olabilir. Bu bahsettiğim ''sıfırdan'' oluşturma durumunun forumda doğru bulunmadığını belirtmeliyim.

Ay doğaldır fakat bulunduğu konum doğal değildir, yapay bir konumu ve görevi vardır. Ölümden döndüğünü söyleyen kişilerin bahsettiği ''beyaz bir ışık gördüm'' tabiri aslında ayın ışığından gelmedir. Bunların hepsi Tanrı/çaların eseri.

Ek olarak: yazıları yok edilen filozoflar ayda Tanrı/çaların kolonileri olduğunu ve eskiden oranın minik bir gezegen gibi yaşam dolu olduğunu söylerler. Eskiden ay UFO'ların dünyaya gidip gelmesini sağlayan bir üs görevi de görüyordu.

İyi günler.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Satan

Back
Top