Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Film, Dizi, Oyun, Kitap Tavsiyeleri

Lazarus animesi introsunda j*w harfleri var ve 6. bölümde yani şu anlık güncelinde all*hı andıran yapay zeka tanrısı var ama anime sarıyor. Bir de İstanbul arabistan gibi resmedilmiş her ne kadar ""kanunların olmadığı"" bir bölgeden bahsedilse de.
 
Bu Alman-Yahudi konseptlerini paralel halde tasarlamak sanırım bilindik bir numara, ben de benzer bir durumla karşılaştım. Geçenlerde Dune kitap serisini okuyordum, çok fazla kültürden ve özellikle Musevilik-İslam'dan çok esinti taşıyan bir seri fakat bahsedeceğim şey evrendeki yan gruplardan birisiyle ilgili. Evrendeki İmparatorun özel askerleri olan Sardaukar lejyonları direkt olarak Nazi birliklerinden alınmış. Bunların yetiştiği gezegene kitap boyunca "Hapishane Gezegen Salusa Secundus" deniyor, hatta ara sıra direkt SS diye yazıldığı da olmuş. Sardaukar askerlerinin fenotipi ise sarışın, yakışıklı, biraz 'yabani' yani savaşçı görünümlü tipler; direkt bir Schutzstaffel askeri karikatürüne benziyor. İlginç olan ise bu askerlerin "Hapishane Gezegen" yani devasa bir Toplama Kampında yetiştiriliyor olması. Bizler Toplama Kamplarındaki sözde işkencelerin yalan olduğunu biliyoruz fakat kurgu eser olduğu için üzerinde fazla durmaya gerek yok. Kitaba göre neredeyse her 20 çocuktan 10'u Sardaukar olma eğitimleri sırasında ölüp gidiyormuş.

"Nazi askerlerini toplama kampına atıp yetiştirmeye çalışsak ortaya ne çıkardı?" sorusuna bir cevap olarak yaratılmışlar.

Dune serisini öneriyor muyum peki? hayır. Çok kaliteli bir evren yaratılmış, hayal gücü muazzam; fakat güzel yazılmış bir eser değil, çok ağır ilerleyen bir yapıya sahip, dolayısıyla 'akıcı kitap' kategorisine de giremez. Ben sevdim, fakat oldukça niş bir kitleye hitap ediyor ve herkese önerilecek bir kitap serisi değil.
Dune ilk bilimkurgu serimdi ve sonuncusu oldu. Cidden ağır ve yeni başlayacak olan birine uygun değilmiş tabi ben bunu geç anladım
 
alice: madness returns hayatimda oynadigim en güzel oyun falandir. hikayesi olsun, bas karakter alice'in tarzi olsun, etrafin dizayni olsun super. hem gotik hem whimsical..
 
Dune ilk bilimkurgu serimdi ve sonuncusu oldu. Cidden ağır ve yeni başlayacak olan birine uygun değilmiş tabi ben bunu geç anladım
Dune iyi bir edebi eser değil, iyi yaptığı tonla şeyin yanında bir o kadar da kötü şey var. Bilimkurgu için küçük kitaplar okumanız daha makul olur. Fakat bir kitap kurdu ve sadık bir Zevist olarak fikrimi sorarsanız, Bilimkurguyu sallayın gitsin. Bilimkurgu devasa bir Yahudi sığınağı.

Misal geçenlerde I, Robot okudum. Çok hoş hikayeleri var, anlatımı akıcı; 200 sayfalık kitabı 6-7 saatte bitirdim. Fakat yazara bakıyoruz ve karşımıza Isaac Asimov çıkıyor! Isaac Asimov kim? Yahudi! tamam diyelim, başka yazarlara yelken açalım diyoruz; Arthur C. Clarke var, adam Stanley Kubrick ile iş birliği yaparak kitap yazmış! Kubrick de Yahudi! tamam dedik, iki tane Yahudi'nin Bilimkurgu eseri vermesi çok sorun değil; kitapçıdan Harlan Ellison isimli bir kişinin kitabını aldık, haydaaa; bu da Yahudi'ymiş! üçlü oldu güçlü oldu şimdi. Bir şey üçlü/güçlü olunca önünde kimse duramaz ama bu kuralı es geçtik ve diğer kitaplara baktık, sonuçta iyi bir şey çıkar? Brave New World okuduk, Clockwork Orange okuduk; arkadaş, bunlarda da pedofili içerik çıktı kusmaktan kitabı okuyamadık. Sonra "Bilimkurgu niye böyle?" diye araştırma yaptık, sonuç bulamadık lakin Isaac Asimov'un oğlunun evinde pedofili içerik zulası bulunmuş! ha bir de bu yazdığım yazarların Ed Kramer isimli bir başka yazarı savunup "Free Ed" hareketine destek verdikleri bilgisi var. Ed Kramer kim? hüküm giymiş pedofili suçlusu!

İki üç tane boktan robot öyküsü okumak için katlandığımız çilelere bak; gore severi var, travesti sevdalısı var, pedofilisi var, uyuşturucu bağımlısı Phillip K. Dick gibileri var; saçma sapan Netflix dizilerine döndü ortam.
 
Bilimkurgu çok potansiyel vaat ediyor fakat dediğim Yahudi etkisi tüm bir türü ele geçirmiş, ben de Bilimkurgu okumayı seviyorum -hatta kitaplığımda özel bir raf var- fakat Yahudiler beni bu türden soğutuyor. Geri kalan yazarlar da bu Yahudilerin etkisinde kalıp kendi eserlerinde saçma sapan şeyler kullanıp "Bilimkurgu böyle ama, yapacak bir şey yok" diyor. Mesela Dune örneği verelim; sen git güzelce dünya inşa et, sonra çöl halkına uyuşturucu madde kullandırıp 20 bin kişilik grup seks yaptır, bu ne arkadaşım? tamam fantastik bir şeyler diyorsun, 3-4 kitap sonra kadın kişiler dağa tırmanan adamlara sadece 'bakıp' boşalıyor. Bu nedir? bilim nerede kurgu nerede? herifler sapkın fantezilerini dindiriyor bildiğiniz.

Bunun dışında, ben son zamanlarda belli bir yazar tipinden daha çok keyif aldığımı fark ettim: Sefil bir aileden gelip zar zor kitaplarını yayınlatarak popüler olmuş yazarlar. Mesela en bilindik örnek olarak Jack London ve John Steinbeck verilebilir. Bu adamların siyasi görüşleri Komünizme yakın fakat ben bunu ateşli bir Komünizm destekçiliğinden ziyade 'ergenlik hevesi' gibi görüyorum. Çocukluktan beri milletin ayakkabılarını boyamış, çiftlikten dışarı taşan tezeği temizlemiş insanlar içinde yaşadıkları Amerika'ya karşı biraz kırgın oluyorlar herhalde. Güzel oldukları yön ise yaşadıkları ve gördükleri acıları utanıp sıkılmadan esere yedirebilmeleri. Gerçi Jack London her kitabında işi aşka bağlayıp daha romantik davranıyor fakat John Steinbeck fena; harbiden pis işleri gösteriyor bize.

Bir de popüler yazarların ve kitapların abartıldığı kadar iyi olmaması gerçeği var. Örneğin 1984 öyle üstün bir roman falan değildir, okuyan herkes "Ben bunları biliyorum, farklılaştım" havasına giriyor ama sosyoloji ve siyaset hakkında kısıtlı bir bilgi havuzunda kalıp öyle yaşıyorlar. Bazı popüler kitaplar da bizim halkımıza 50 gömlek fazla gelir. Bu kitaplar çok katmanlı olduğu ve ülkemiz insanında genelde bunlara uygun bir 'odak' bulunmadığı için "kültürlü gözükmeye çalışan kişiler" bu tarz kitapları okuyor gibi yapıp entelektüel, kahve ve kitap kokan kızları tavlamaya çalışır. Wuthering Heights'i "Romantik Toz Pembe Aşk Hikayesi<3" sanan insanlar var!

Yukarıdaki örneğimi baz alarak Kürk Mantolu Madonna'ya bakalım. Tipik bir aşk öyküsü, kısa, basit, melankolik; üstüne düşünülecek hiç bir şey yok. Popüler olduğu için alabilir ve favori kitabım diyerek ortamlarda hava atabilirsiniz, oysa hiç bir derinliği yoktur. Kitabın tek ilginç yanı hatun kişisinin y*hudi olması ve şımarık, ikircikli tavırlarıyla bana kişiliksiz/karaktersiz insanları hatırlatması.

Ülkemizde kitap okumak bile strese sokuyor insanı. Bir taraf kitap okuyunca yan yan bakıp havalı olmaya çalıştığımızı sanır, diğerleri de çok satan en popüler 10 kitabı elinde dolaştırıp kahve kokan kızlarla yakınlaşmaya çalışır, rezillik!
 
Dune iyi bir edebi eser değil, iyi yaptığı tonla şeyin yanında bir o kadar da kötü şey var. Bilimkurgu için küçük kitaplar okumanız daha makul olur. Fakat bir kitap kurdu ve sadık bir Zevist olarak fikrimi sorarsanız, Bilimkurguyu sallayın gitsin. Bilimkurgu devasa bir Yahudi sığınağı.

Misal geçenlerde I, Robot okudum. Çok hoş hikayeleri var, anlatımı akıcı; 200 sayfalık kitabı 6-7 saatte bitirdim. Fakat yazara bakıyoruz ve karşımıza Isaac Asimov çıkıyor! Isaac Asimov kim? Yahudi! tamam diyelim, başka yazarlara yelken açalım diyoruz; Arthur C. Clarke var, adam Stanley Kubrick ile iş birliği yaparak kitap yazmış! Kubrick de Yahudi! tamam dedik, iki tane Yahudi'nin Bilimkurgu eseri vermesi çok sorun değil; kitapçıdan Harlan Ellison isimli bir kişinin kitabını aldık, haydaaa; bu da Yahudi'ymiş! üçlü oldu güçlü oldu şimdi. Bir şey üçlü/güçlü olunca önünde kimse duramaz ama bu kuralı es geçtik ve diğer kitaplara baktık, sonuçta iyi bir şey çıkar? Brave New World okuduk, Clockwork Orange okuduk; arkadaş, bunlarda da pedofili içerik çıktı kusmaktan kitabı okuyamadık. Sonra "Bilimkurgu niye böyle?" diye araştırma yaptık, sonuç bulamadık lakin Isaac Asimov'un oğlunun evinde pedofili içerik zulası bulunmuş! ha bir de bu yazdığım yazarların Ed Kramer isimli bir başka yazarı savunup "Free Ed" hareketine destek verdikleri bilgisi var. Ed Kramer kim? hüküm giymiş pedofili suçlusu!

İki üç tane boktan robot öyküsü okumak için katlandığımız çilelere bak; gore severi var, travesti sevdalısı var, pedofilisi var, uyuşturucu bağımlısı Phillip K. Dick gibileri var; saçma sapan Netflix dizilerine döndü ortam.

Bilimkurgu konusunda genellikle hiç tüketmediğimi söylemek isterim. Fakat tüketmeme nedenim, tüketip de beğenmemiş olmak değil; doğrudan türün yapaylığından kaynaklı geliyor. Bana nedense her zaman ya distopik ve karakterleri atmosfere hizmet edici bir hava veriyor ya da tamamen robotik gözüküyor. Çocukken Star Wars'tan bile tiksinirdim. Mega-galaksiler arası milyonluk klon ordusu vs. tamamen bana aşırıya kaçılmış geliyordu, ya da teknoloji vb. konseptler hitap etmiyordu.

Bunların bir anlamda romantizmden kopardığını düşünüyorum. Ki zaten Uranüs ile Güneş iki zıttır. Grimdark fantezi eserlerini tüketirken de aynısını hissediyorum. ASOIAF da bütün o sembolizmine karşın "En büyük orospu çocuğu ben olacağım!" "Hayır hayır, sen benden daha büyük bir orospu çocuğu olamazsın!" "Hakiki piç benim, şimdi en büyük piçliği yapacağım!" şeklinde bir imaj veriyordu. Tabii ki bunları abartarak söylüyorum çünkü evren baştan aşağı koyu gri yapılmak için tasarlanmış gibiydi ve bu o kadar aşırıya kaçılmıştı ki, en azından benim gözümde, karakterler sanki bu amaca hizmet ediyordu. Politik mesajlarını es geçersek, benim için evrendeki en büyük sorun buydu. Bunun harici çok iyi kaleme alınmış bir eser ve bu sembolizmleri okumaktan keyif alıyorum.

Benim için eserler mental stimülasyon ve ruhsal stimülasyon olarak ikiye ayrılıyor. Şu sıralar ruhsal açlığımdan mıdır bilmem, fakat oturup saatlerce öbür tarafa sövebilirim. Yine de pek çok beğendiğim kurgu öbür taraftan çıkmıştır ve favorilerim de buradandır.

Ruhsal stimülasyonda ise, ateş dolu eserleri överek yüceltiyorum. Kararlılık sahibi olmayan her esere de oturup saatlerce sövebilirim. Şu son birkaç haftadır girdiğim hararetli tartışmalar sonucu her şeye karşı bir öfke başladı, lakin özellikle bu konuda gömülmüş bir nefret sahibiyim ve her geçen gün diriliyor. Fakat forumlarda oturup neden karamsar, tedirgen ya da gri serilere sövülmeli diye uzun uzun yazmayacağım. Yine de ben bu konular üzerine 2 haftadır öfkeyle patlarken bunları yazmanız ilginç oldu.

Şu son süreçte, hayattan koparıcı, sorgulatıcı, karanlık, kederli, hayata söven, mekanik ne kadar şey varsa öfkeyle söverek geçirdim. Bunları savunan insanlara öfkeyle patladım. Yıllardır böyle şeylere öfkeliyimdir fakat şu son dönemde özellikle benzersiz bir öfkeyle bunları yansıtıyorum.

Nereye uzanacak gidişat, ben de bilmiyorum. Satya yolumuzu hayrede.
 
Bilimkurgu konusunda genellikle hiç tüketmediğimi söylemek isterim. Fakat tüketmeme nedenim, tüketip de beğenmemiş olmak değil; doğrudan türün yapaylığından kaynaklı geliyor. Bana nedense her zaman ya distopik ve karakterleri atmosfere hizmet edici bir hava veriyor ya da tamamen robotik gözüküyor. Çocukken Star Wars'tan bile tiksinirdim. Mega-galaksiler arası milyonluk klon ordusu vs. tamamen bana aşırıya kaçılmış geliyordu, ya da teknoloji vb. konseptler hitap etmiyordu.

Bunların bir anlamda romantizmden kopardığını düşünüyorum. Ki zaten Uranüs ile Güneş iki zıttır. Grimdark fantezi eserlerini tüketirken de aynısını hissediyorum. ASOIAF da bütün o sembolizmine karşın "En büyük orospu çocuğu ben olacağım!" "Hayır hayır, sen benden daha büyük bir orospu çocuğu olamazsın!" "Hakiki piç benim, şimdi en büyük piçliği yapacağım!" şeklinde bir imaj veriyordu. Tabii ki bunları abartarak söylüyorum çünkü evren baştan aşağı koyu gri yapılmak için tasarlanmış gibiydi ve bu o kadar aşırıya kaçılmıştı ki, en azından benim gözümde, karakterler sanki bu amaca hizmet ediyordu. Politik mesajlarını es geçersek, benim için evrendeki en büyük sorun buydu. Bunun harici çok iyi kaleme alınmış bir eser ve bu sembolizmleri okumaktan keyif alıyorum.

Benim için eserler mental stimülasyon ve ruhsal stimülasyon olarak ikiye ayrılıyor. Şu sıralar ruhsal açlığımdan mıdır bilmem, fakat oturup saatlerce öbür tarafa sövebilirim. Yine de pek çok beğendiğim kurgu öbür taraftan çıkmıştır ve favorilerim de buradandır.

Ruhsal stimülasyonda ise, ateş dolu eserleri överek yüceltiyorum. Kararlılık sahibi olmayan her esere de oturup saatlerce sövebilirim. Şu son birkaç haftadır girdiğim hararetli tartışmalar sonucu her şeye karşı bir öfke başladı, lakin özellikle bu konuda gömülmüş bir nefret sahibiyim ve her geçen gün diriliyor. Fakat forumlarda oturup neden karamsar, tedirgen ya da gri serilere sövülmeli diye uzun uzun yazmayacağım. Yine de ben bu konular üzerine 2 haftadır öfkeyle patlarken bunları yazmanız ilginç oldu.

Şu son süreçte, hayattan koparıcı, sorgulatıcı, karanlık, kederli, hayata söven, mekanik ne kadar şey varsa öfkeyle söverek geçirdim. Bunları savunan insanlara öfkeyle patladım. Yıllardır böyle şeylere öfkeliyimdir fakat şu son dönemde özellikle benzersiz bir öfkeyle bunları yansıtıyorum.

Nereye uzanacak gidişat, ben de bilmiyorum. Satya yolumuzu hayrede.
Bunlara ben de katılıyorum, bu konuda ana fikrin "Epik destanlarda çok karakter var, çok karakter ölüyor; biz de milyarlarca karakter ekleyelim o zaman en epik bizimki olsun" olduğunu düşünüyorum. Dune olsun, Star Wars olsun, Warhammer 40K olsun hepsinde en ufak silahlı kavgada 60 trilyon insan ölüyor, normalde yer yerinden oynamalı ama bu evrendeki insanlar "alışkınız zaten" diyerek tüm acayipliği yok ediyor. Üstelik bu evrenlerde 100 trilyon askeriniz olsun, yine de Darth Emperor Gomcabbar diye biri seçilmiş kişi çıkıp tüm askerlerinizi kıymaya çevirebiliyor. ASOIAF'ta yaşadığınız şeyin onlarca kat kötüsü Warhammer'da var ki sanırım Grimdark'ın kökeni de Warhammer'da yatıyor, evren o kadar umutsuz olmaya çalışıyor ki asıl yapmaya çalıştığı alegorileri gözden kaçırmamıza sebep oluyor.

Bahsettiğiniz "karamsarlığa" durumunu ben de çok yaşıyorum, hatta bu konuda sosyolojik bir çıkarım yaptım. Siz, biz; ve çoğu 'zeki' insan hayatının bir döneminde depresif dönemlerden geçiyor ki bu da hayatı tanımanın bir parçasıdır zaten. Fakat dışarıdaki daha alt seviye insanlar bu 'depresif' durumu direkt zekiliğin kendisi sanıp 7/24 karamsar, pesimist, umursamaz ve depresif davranmaya çalışarak bunlara özeniyor. İşin kötüsü biz zeki insanların buna kanma ihtimali de çok fazla. Mesela örnek vereyim, ben kendi seviyemde olduğunu düşündüğüm için depresif ve zeki 'gözüken', kitap okuyan biriyle arkadaşlık kurdum, sonra? ortaya çıktı ki eleman her şeye burun kıvırıp depresif gözükerek toplumdan ayrı, zeki gözükmeye çalışan biriymiş. Bundan biz de zarar görmesek neyse, fakat bilinçaltımızda biz de "zeki=melankolik" kavramına inanıyoruz; sonuç olarak da ya gerçekten psikolojisi bozuk olan, ya da zekiliğe özenen tiplemeler bizim psikolojimizi dağıtıp asalak yaşamlarına devam ediyor.

Bizim yapmamız gereken, bir dönem depresiflikten geçse de hayattan soğumaktansa hayata tutunmayı tercih etmiş ve bunu hür iradeleri ile yapmış kişileri bulup bağ kurmak; arada çok ince bir ayrım var, aksi taktirde ya yalnız kalacağız ya da yanlış tercihler sonucu zarar göreceğiz. Bu konuda tüm kötü etkileri yaşadım ve bu ülkede mevzubahis insan tipini bulmanın neredeyse imkansız olduğunu sanıyorum.

Benim sövdüğüm karamsar eserlerden biri "The Sorrows of Young Werther" isimli boktan eserdir, Goethe bile yazdıktan sonra "Ellerim kırılaydı da yazmasaydım!" demiştir fakat iş işten geçmiş. Kitap evli bir hatuna göz diken, hatun buna sıcak-soğuk yaptıkça kafayı kıran ve en sonunda kafasını havaya uçuran bir yavşağın süper romantik hikayesini anlatıyor. Bizim karamsar-zeki gözükmeye çalışan güruh da bu tarz kitaplar okuyup "Şöyle mükemmel bir Sanat, böyle harika bir romantizm temsilcisi; duyguların harikulade bir dışavurumu..." diye yorumlar yapıyor, neden? Sanatçı ruhlu gözükecekler. Oysa neredeyse 10 yıl Sanat ve Sanat Tarihi eğitimi almış birisi olarak bu esere 'bok gibi' deyince ben "Daemonica Sanattan anlamıyor..." damgası yiyorum.
 
Alien serisi ve Prometheus,
Raised By Wolves,
Black Mirror,

Harika bilim kurgu dizi/filmleri. Yazarları yahudi mı değil mi araştırmadım ama güzeldi hepsi.
 
Bunlara ben de katılıyorum, bu konuda ana fikrin "Epik destanlarda çok karakter var, çok karakter ölüyor; biz de milyarlarca karakter ekleyelim o zaman en epik bizimki olsun" olduğunu düşünüyorum. Dune olsun, Star Wars olsun, Warhammer 40K olsun hepsinde en ufak silahlı kavgada 60 trilyon insan ölüyor, normalde yer yerinden oynamalı ama bu evrendeki insanlar "alışkınız zaten" diyerek tüm acayipliği yok ediyor. Üstelik bu evrenlerde 100 trilyon askeriniz olsun, yine de Darth Emperor Gomcabbar diye biri seçilmiş kişi çıkıp tüm askerlerinizi kıymaya çevirebiliyor. ASOIAF'ta yaşadığınız şeyin onlarca kat kötüsü Warhammer'da var ki sanırım Grimdark'ın kökeni de Warhammer'da yatıyor, evren o kadar umutsuz olmaya çalışıyor ki asıl yapmaya çalıştığı alegorileri gözden kaçırmamıza sebep oluyor.

Bahsettiğiniz "karamsarlığa" durumunu ben de çok yaşıyorum, hatta bu konuda sosyolojik bir çıkarım yaptım. Siz, biz; ve çoğu 'zeki' insan hayatının bir döneminde depresif dönemlerden geçiyor ki bu da hayatı tanımanın bir parçasıdır zaten. Fakat dışarıdaki daha alt seviye insanlar bu 'depresif' durumu direkt zekiliğin kendisi sanıp 7/24 karamsar, pesimist, umursamaz ve depresif davranmaya çalışarak bunlara özeniyor. İşin kötüsü biz zeki insanların buna kanma ihtimali de çok fazla. Mesela örnek vereyim, ben kendi seviyemde olduğunu düşündüğüm için depresif ve zeki 'gözüken', kitap okuyan biriyle arkadaşlık kurdum, sonra? ortaya çıktı ki eleman her şeye burun kıvırıp depresif gözükerek toplumdan ayrı, zeki gözükmeye çalışan biriymiş. Bundan biz de zarar görmesek neyse, fakat bilinçaltımızda biz de "zeki=melankolik" kavramına inanıyoruz; sonuç olarak da ya gerçekten psikolojisi bozuk olan, ya da zekiliğe özenen tiplemeler bizim psikolojimizi dağıtıp asalak yaşamlarına devam ediyor.

Bizim yapmamız gereken, bir dönem depresiflikten geçse de hayattan soğumaktansa hayata tutunmayı tercih etmiş ve bunu hür iradeleri ile yapmış kişileri bulup bağ kurmak; arada çok ince bir ayrım var, aksi taktirde ya yalnız kalacağız ya da yanlış tercihler sonucu zarar göreceğiz. Bu konuda tüm kötü etkileri yaşadım ve bu ülkede mevzubahis insan tipini bulmanın neredeyse imkansız olduğunu sanıyorum.

Benim sövdüğüm karamsar eserlerden biri "The Sorrows of Young Werther" isimli boktan eserdir, Goethe bile yazdıktan sonra "Ellerim kırılaydı da yazmasaydım!" demiştir fakat iş işten geçmiş. Kitap evli bir hatuna göz diken, hatun buna sıcak-soğuk yaptıkça kafayı kıran ve en sonunda kafasını havaya uçuran bir yavşağın süper romantik hikayesini anlatıyor. Bizim karamsar-zeki gözükmeye çalışan güruh da bu tarz kitaplar okuyup "Şöyle mükemmel bir Sanat, böyle harika bir romantizm temsilcisi; duyguların harikulade bir dışavurumu..." diye yorumlar yapıyor, neden? Sanatçı ruhlu gözükecekler. Oysa neredeyse 10 yıl Sanat ve Sanat Tarihi eğitimi almış birisi olarak bu esere 'bok gibi' deyince ben "Daemonica Sanattan anlamıyor..." damgası yiyorum.

Bahsettiğiniz durumu deneyimledim. İyi ve hoş eserleri "edgy" gözükmek için "çocuk hikayesi" diye nitelendiren, realizmden kafayı sıyırmış manyaklar. Onu da tam bir karanlık gibi göstermeye çalışıyorlar.

Böylece bulanıklıkla- hatta bulamaçlıkla yoğrulmuş öykülerle karşılaşıyoruz. "Hayatta şöyle bir sorun var." Var fakat okuyucudan istediğiniz şey şuraya halk tabiriyle eğilmek mi yoksa çözüme kavuşturma iradesi mi?

Ahlaki ikilem mevzusuna ise girmeyeceğim. Evet, insanlar ahlaki ikilemler içindeler fakat benim görmek istediğim şey beni de aşkın bir figür. Zaten tarih böyle işlemez mi? Esin kaynağı olamayacak birisi ne işimize yarar? İnsan kendi hayatına da bakıp düşünebilir, öykü burada belki sadece yeni bakış açıları katabilir, fakat direnç katamıyorsa en azından bana hitap etmiyordur. Tabii ki ruhsal olarak bahsediyorum.

Adamlar bugün objektif ve herkesin kabul ettiği biçimde "çok büyük" olarak andığımız insanların bile esin kaynağının Akhilleus gibi kurgusal karakterler olduğundan bihaber. Bu insanlar büyük işleri başarırken kafalarında bir ideal vardı. İnsanları bu ideal figürden uzak tutuyorlar.

Bu da bende sadece ters tepki yaratıyor. Yani günün sonunda zamanımı harcadığımla kalıyorum. Mental stimülasyon için tasarlanmış eserlerle hiçbir derdim yok. Duygusal olmak için tasarlanıp zayıf karakterler koyan ya da karanlık bir dünyada gri karakterler yaratan serilerle derdim var. Biz insan türü zaten bu tarz şeylere düşmeye yatkınız. Azim ve irade örneği göremeyeceksem bana ne faydası var şimdi? Gerçek hayatta biraz yansıtma yapıp bakmak ya da mental yaratıcılığımızın ufkunu genişletmek ve yeni düşüncelerle tanışmak dışında ne elde edebilirim?

Kastettiğim "iyilik adına" diye elinde kılıçla koşan birisi de değil ki. Gerçekten gözü kararlılıktan hedefinden başka şeyi görmeyen, aşkın bir ideali olsun diye düşündüğüm bir karakter, sonrasında ne yaparsa yapsın. En azından azim örneğini görmek istiyorum.

"%80 iyiyim fakat şuna da tecavüz edeceğim. Şu garibanın da ahını alayım" şeklinde eserler komik geliyor.

Ben sadece bir karakterin ne kadar ileriye gidebileceğini görmek istiyorum, lakin bir hedef doğrultusunda. Kurnazlıkla, zayıflıkla değil; ezerek, sökerek, üstünden geçerek. Bu yaratıcı iş bana yaşam kıvılcımını, arzusunu, ilerlemeyi göstermeli.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Shaitan

Back
Top