Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Welcome to Our New Forums

  • Our forums have been upgraded! You can read about this HERE

Atatürk'ün Kullandığı Metaforlar

Sapahe

New member
Joined
Sep 24, 2021
Messages
184
Esenlikler,

Pek bilinmese bile Atatürk'ün yazdığı şiirler var. Bunları basit bir şekilde aratarak siz de bulabilirsiniz. Bu şiirleri ilk okuduğumda oldukça milliyetçi, güzel şiirler olduğunu düşündüm. Ama aralarında bir şiir var ki hiçbir şey anlamamıştım.

Aradan birkaç gün geçmesine rağmen o şiir kafamdan asla çıkmıyordu. Buna hiçbir anlam veremedim. Sonra şiiri açıp tekrar okuma ihtiyacı hissettim. Okuduğumda ise, ilk baktığımda fark edemediğim bazı detayları da fark ettim.

Bu şiirler üzerine yaklaşık üç dört aylık bir süredir kafa yoruyorum. Aslında bu konuyu, burada daha önceden paylaşacaktım. Ancak paylaşmadan önce, şiirlerin gerçekten Atatürk'ün elinden çıkma olduğuna dair belge ya da kaynak araştırması yaptım. "Hakikat Nerede?" isimli şiirin gerçekten ona ait olduğunu onaylayabilirim. Diğer şiir hakkında pek kaynak bulamadım çünkü bu şiirler pek popüler değil. Yine de ona ait olduğunu düşünüyorum.

Ona ait olduğunu düşünmemin sebeplerini sıralayacak olursam; diğer şiirlerle arada bağlantılar var. Aynı kelimenin özellikle tekrar kullanılması gibi. Tarihi kişiliklere yüklenen sahte anılar, sahte şiirler, sahte belgeler, genelde hep önceden belirlenen bir amaçla yüklenir ve gündeme getirilir. Bu şiirler gündeme gelmedi ve böyle şiirlerin olması kime, neye ya da hangi amaca nasıl bir fayda sağlayabilir? Okuyan adam da anlamadan geçiyor zaten.

Benim yapamadığım çapta yapılacak araştırmalarla, bu şiirleri destekleyecek belgelerin de bulunabileceğinden eminim. Büyük ihtimalle, üniversitelerin birkaçının arşivinde bile, bu şiirlere ait belgeler yer alıyordur.

Burada şiirler hakkında bulunacağım çıkarımların ve yorumların, hiçbir şekilde kesinlik bildirmediğini, ve şahsiyetime ait olduğuna dikkat çekerim. Bunlar benim fikirlerim ve bu konular üzerinden, kişi ya da kurum karalama çalışmaları yapacak olanlar, buna kalkışmaya çalışmasın.

Gerçek ne olursa olsun, Mustafa Kemal Atatürk ve hayalindeki Türkiye için, onunla beraber mücadele etmiş ve bu yoldan dönmemiş arkadaşlarını, burada saygıyla selamlıyorum!

947bfe28e884f4802f03ef288d031956.jpg




Hakikat Nerede?

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?

Şimdi bu şiire bakalım.

Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak

Burada bir zıtlıktan bahsedildiği açık.
"Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak"
Aslında iyi olarak bilinen şeylerin kötü, kötü olarak bilinen şeylerin iyi olduğuna dair bir anlam çıkıyor.

İkinci kıtada da

Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.

Atatürk'ün kafasındaki Türk milleti, ırktan ziyade daha üst bir kimlikti. Türklüğü benimsemiş ve Türk milleti için çalışan, "Ne mutlu Türküm diyene!" diyebilen herkes, ülkede bu sınıfa dahil olabilirdi. Burada da o anlamda kullanıldığını ya da Türk ırkının geçmişteki birkaç milletin karışımı olmasından dolayı "bütün adamların birliğidir" dediğini düşünebilirsiniz. Ancak adam kelimesini o anlamda, bir övgü kelimesi olarak kullandığını sanmıyorum. Gelin, öbür şiirlere de bakıp, toplu bir yorum yapalım.

Tuna

Gafil hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak
Dinleyin sesini doğan tarihin
Aydınlıkta karaltılı şafak
Yalan tarihi gömüp doğru tarihe gidin!

Nehirlerdir Türkün şaşmaz yol mühendisleri
Her nehir Türk’ü bilir her nehri
Tuna’nın da kıyısından gitti eski Türk
Geçti eski Türk Tunayı da yararak
Kaç defa, hangi defa? Sormayınız nafile.
Bilmez tarih bile.
Tarih çocuk güdük tarih güdük
Sökün büyük, pek büyük.
Sayılmaz, sayılmaz bu sökün
O kadar çok Tunadan geçtiği günler Türkün.
Tunanın yalnız üst ve alt illeri değil,
Tunanın üstü de altı da yer.
Dipdiri ve ölmez bir Türk vatanıdır.
Tunanın üstünü yaptı vatan Türk
Bakarak, akarak, yararak geçti
Tunanın altını kabristan yaptı.
Tunayla ruh oldu dipte yatan Türk.
Tunanın sisten ve güneşten yorganı.
Topraktan ve çakıldan yatağı ile
Akıyor “Türk’e vatanım” diye.
Derindir görünmez Tunanın dibi
Türk coşkun Tuna gibi, Tuna coşkun Türk gibi.

Tuna yalnız vatan değil, yeni ufuklara
Türk’ü götüren eski bir Tuna
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Son kıtada yer alan

Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Bu kısmı okurken biraz şaşırmış olabilirsiniz. Şimdilik sadece Adamlar ve Alplerin konuşmasına dikkat ederseniz yeterli. Adamlar "Haydin" diyerek Alplere bir şekilde yol gösteriyor, rehberlik yaptığı anlatılıyor.

Şimdi diğer şiire bakalım.
İnsan

Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk
İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.
Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.
İşlerin iyice koptuğu bir şiir bu.

Bu şiirde yaratılıştan bahsettiği açık, ancak bu yaratılış dikkat ederseniz ibrahimi inançlarla gram alakası yok.

Gelenler adamdı, buldukları insandı

Bu noktada "adam"ın bir övgü kelimesi olarak değil de, tür olarak ayırt edici bir kelime olduğunu anlıyoruz. Yaratılıştan bahsederken, "gelenler adamdı, buldukları insan" dersen, Anunnakilerden(Tanrılarımız) bahsediyorsundur. Bunun başka bir şey olabileceğini sanmıyorum. Sümer tabletlerinde de Tanrıların, altın(biz) aramaya çıkıp, bizi buldukları anlatılıyor.


İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk

Mahluk, yaratık demek. Genelde kendilerinden daha güçsüz gördükleri canlılara mahluk denilir. Arapçadan geldiği için böyle bir kullanımı var.
Oradaki yalnız kelimesi de yalnız Tanrı gibi bir anlam değil de "İnsan yalnızca Tanrının yarattığı mahluk" anlamında kullanıldığını düşünüyorum.

İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.

Cümle oldukça açık. Evrim ve yaratılış şeklimizden bahsediliyor. İnsanın daha düşük bir yaşam formundan yaratılarak, insan haline getirildiğini, yani bir üst evreye ulaştığı söyleniyor. Adamların da insandan çıktığı, yani insandan bir sonraki evre adamlık, burada da magnum opusa bir gönderme olabilir. Yani şiirlerde kullandığı adam kelimesinin yerine Tanrı koymamız gerekiyor.

"İnsan mâhluktan, Tanrı insandan çıktı."


Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.

Tanrının yarattığı, henüz adam olamamış olan insanlar, yeterli güce ulaşamadıkları için işlevlerini tam anlamıyla yerine getiremiyorlar. Yiyor ve içiyorlar, yaratmaktan ve üretmekten ziyade daha tüketim odaklı yaşıyorlar.

İnsanın adamı, yani ruhani anlamda gelişmiş olan insanlar(adam olabilenler) düşünür ve yaratır. Artık tüketmekten ziyade, daha üretim odaklı ve faydalı bir hale geliyorlar.

Attığım şiirleri bu kattığım anlamla bir daha okuyun. Ve fark etmemiş olabilirsiniz ama benim burada kattığım anlam, önceki şiirde zaten verilmişti.
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.

İşleri biraz zorlayarak, bir yorumda daha bulunacağım. Fark ettiyseniz "Tuna" ve "Hakikat Nerede?" şiirinin ilk kıtası tamamen aynı. Ancak tamamen dediyseniz, yanılgıya düştünüz. Tamamen değil, bir mısra hariç tamamen aynı.

Hakikat Nerede?

Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak


Tuna

Aydınlıkta karaltılı şafak

Peki bunun bir anlamı var mı? Bence evet, var. Ben ilk olarak "Tuna" şiirini yazdığını düşünüyorum. Ancak bu şiirin sonlara doğru, iyice açık bir hale gelmesi, bu şiiri paylaştığı ortamlarda onun, çok soru yağmuruna tutulmasına sebep olmuş olabilir. İlk kıtasını çok beğendiği için, bunu alıp, şiirin kalanını daha kafa yormayacak bir hale getirerek "Hakikat Nerede?" haline getirmiş olabilir. Ancak yeni halinde de biraz eksiklik hissetmiş olduğundan, ilk kıtada yaptığı tek bir kelime eklemesiyle, büyük bir anlam katmayı başarmış. Eski halinde(Tuna) zor da olsa aydınlıkta karaltılı bir şafak olduğundan, Güneş'in doğacağından bahsediyor. Ama ikinci(Hakikat Nerede?) şiirde, "Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak" diyerek bambaşka bir anlam katıyor. İyi bilinen şeylerin kötü, kötü bilinen şeylerin aslında iyi ve kurtuluşun yolu olduğuna dair.


Konuyla alakalı son yorumum:

Atatürk bir SS değildi, ruhani bir çalışma yaptığını da düşünmüyorum. O dönemler Joy of Satan da yoktu elbette, ama Atatürk'ün araştırmacı bir insan olduğunu biliyoruz. O dönemlerde bile, imkanı olan bir insan, gerekli araştırmalarla kafasında bu olayları kurgulayabilir. O bir SS değildi belki ama, güçlü bir ruha sahip olduğu, ve sezgilerinin çok güçlü olduğu, şüphesiz bir gerçek.
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sâirenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu.



Aslında bu konuyu paylaşmayı düşünmüyordum. Mugetsu'nun paylaşmam için beni teşvik etmesinden dolayı, ona teşekkürlerimi iletiyorum.

Aynı şekilde, burada forumda aktif bir şekilde insanlara yardımcı olup, soruları cevaplayan herkese şükranlarımı sunuyorum.

Birkaç ay önce de, yoluma devam edebilmem için beni motive eden Zaryon'a teşekkür ediyorum. Daha önce de söylediğim gibi, "Çıktığımız bu yolda biz SS'ler olarak, birimiz sendeliğinde ona yardım eli uzatacak ya Tanrılarımızdır ya da yine biz SS'lerden birisidir, başkası değil."

Bu konuyla alakalı fikirlerimi ve yorumlarımı, kısaca paylaştım. Bu şiirler yorumlamaya oldukça açık, ben sadece gördüğüm kilit noktalara odaklandım.

Benim fark edemediğim bir şeyi ya da yanlış anladığım bir şeyleri fark eden varsa, bunu altta belirtmeyi unutmasın. Neler düşündüğünüzü merak ediyorum.

İyi günler.
 
Esenlikler,

Çok güzel bir yazı olmuş. Kendi adıma bu yazı için teşekkür ederim.

"Adam," bu arada Adem'den gelir, insan anlamı vardır. Tabii dinî bir kullanımı da vardır ancak bunun da etimolojisi vardır;

Sevan Nişanyan'dan:

Karş. Fenike dili ˀadm "insan", Ugarit dili ˀb ˀdm "insanların atası". “Toprak” kavramıyla ilişkisi için karş. Latince humanus "insan" < humus "toprak". Bkz. hümanist.

Atatürk'ün neden aynı anlamı farklı kelimelerde kullandığını açıkçası sizin yazınızla merak ettim. Tabii ki bunu araştırırken bir yandan da "toprak, insan" ilişkisi de ayrı bir soru işareti doğurdu kafamda. Diğer kardeşlerimiz de ortaya bir düşünce koyarsa bence bu da çözülebilir. Ayrıca Atatürk'ün Mu gibi teorik kıtaları araştırdığı da biliniyordu. Cidden ilginç. Spiritüel pratikler uygulamasa bile bunları araştırdığı bilinen bir gerçek. Hatta Mu kıtasına ait bir kitabı özel olarak Türkçeye çevirtiyor.

Türkiye cidden de farkında olmadan, tam anlamıyla olmasa bile Satanik temeller üzerine inşa edilmiş bir ülke. Atatürk'ün niyetinin bu olduğunu düşünmüyorum ancak cidden Şeytan'ın değerleriyle örtüşen bir ülke sundu bize. Tini şad olsun, var olsun.

İyi geceler.
 
Bright Truth said:
Esenlikler,

Ben de size teşekkür ederim. Burada aktif bir şekilde soruları yanıtlıyor ve yazıları çeviriyorsunuz. Çok büyük emeğiniz var.

Türkiye cidden de farkında olmadan, tam anlamıyla olmasa bile Satanik temeller üzerine inşa edilmiş bir ülke. Atatürk'ün niyetinin bu olduğunu düşünmüyorum ancak cidden Şeytan'ın değerleriyle örtüşen bir ülke sundu bize. Tini şad olsun, var olsun.
Kesinlikle katılıyorum. Kendisi bunu bilinçli yapmasa bile çok doğru adımlar attı. Bir de tüm bunlar bilinçli bir şekilde yapılsaydı, daha neler olabileceğini hayal bile edemiyorum...

İyi günler.
 
Sapahe said:
Esenlikler,

Pek bilinmese bile Atatürk'ün yazdığı şiirler var. Bunları basit bir şekilde aratarak siz de bulabilirsiniz. Bu şiirleri ilk okuduğumda oldukça milliyetçi, güzel şiirler olduğunu düşündüm. Ama aralarında bir şiir var ki hiçbir şey anlamamıştım.

Aradan birkaç gün geçmesine rağmen o şiir kafamdan asla çıkmıyordu. Buna hiçbir anlam veremedim. Sonra şiiri açıp tekrar okuma ihtiyacı hissettim. Okuduğumda ise, ilk baktığımda fark edemediğim bazı detayları da fark ettim.

Bu şiirler üzerine yaklaşık üç dört aylık bir süredir kafa yoruyorum. Aslında bu konuyu, burada daha önceden paylaşacaktım. Ancak paylaşmadan önce, şiirlerin gerçekten Atatürk'ün elinden çıkma olduğuna dair belge ya da kaynak araştırması yaptım. "Hakikat Nerede?" isimli şiirin gerçekten ona ait olduğunu onaylayabilirim. Diğer şiir hakkında pek kaynak bulamadım çünkü bu şiirler pek popüler değil. Yine de ona ait olduğunu düşünüyorum.

Ona ait olduğunu düşünmemin sebeplerini sıralayacak olursam; diğer şiirlerle arada bağlantılar var. Aynı kelimenin özellikle tekrar kullanılması gibi. Tarihi kişiliklere yüklenen sahte anılar, sahte şiirler, sahte belgeler, genelde hep önceden belirlenen bir amaçla yüklenir ve gündeme getirilir. Bu şiirler gündeme gelmedi ve böyle şiirlerin olması kime, neye ya da hangi amaca nasıl bir fayda sağlayabilir? Okuyan adam da anlamadan geçiyor zaten.

Benim yapamadığım çapta yapılacak araştırmalarla, bu şiirleri destekleyecek belgelerin de bulunabileceğinden eminim. Büyük ihtimalle, üniversitelerin birkaçının arşivinde bile, bu şiirlere ait belgeler yer alıyordur.

Burada şiirler hakkında bulunacağım çıkarımların ve yorumların, hiçbir şekilde kesinlik bildirmediğini, ve şahsiyetime ait olduğuna dikkat çekerim. Bunlar benim fikirlerim ve bu konular üzerinden, kişi ya da kurum karalama çalışmaları yapacak olanlar, buna kalkışmaya çalışmasın.

Gerçek ne olursa olsun, Mustafa Kemal Atatürk ve hayalindeki Türkiye için, onunla beraber mücadele etmiş ve bu yoldan dönmemiş arkadaşlarını, burada saygıyla selamlıyorum!

947bfe28e884f4802f03ef288d031956.jpg




Hakikat Nerede?

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?

Şimdi bu şiire bakalım.

Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak

Burada bir zıtlıktan bahsedildiği açık.
"Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak"
Aslında iyi olarak bilinen şeylerin kötü, kötü olarak bilinen şeylerin iyi olduğuna dair bir anlam çıkıyor.

İkinci kıtada da

Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.

Atatürk'ün kafasındaki Türk milleti, ırktan ziyade daha üst bir kimlikti. Türklüğü benimsemiş ve Türk milleti için çalışan, "Ne mutlu Türküm diyene!" diyebilen herkes, ülkede bu sınıfa dahil olabilirdi. Burada da o anlamda kullanıldığını ya da Türk ırkının geçmişteki birkaç milletin karışımı olmasından dolayı "bütün adamların birliğidir" dediğini düşünebilirsiniz. Ancak adam kelimesini o anlamda, bir övgü kelimesi olarak kullandığını sanmıyorum. Gelin, öbür şiirlere de bakıp, toplu bir yorum yapalım.

Tuna

Gafil hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak
Dinleyin sesini doğan tarihin
Aydınlıkta karaltılı şafak
Yalan tarihi gömüp doğru tarihe gidin!

Nehirlerdir Türkün şaşmaz yol mühendisleri
Her nehir Türk’ü bilir her nehri
Tuna’nın da kıyısından gitti eski Türk
Geçti eski Türk Tunayı da yararak
Kaç defa, hangi defa? Sormayınız nafile.
Bilmez tarih bile.
Tarih çocuk güdük tarih güdük
Sökün büyük, pek büyük.
Sayılmaz, sayılmaz bu sökün
O kadar çok Tunadan geçtiği günler Türkün.
Tunanın yalnız üst ve alt illeri değil,
Tunanın üstü de altı da yer.
Dipdiri ve ölmez bir Türk vatanıdır.
Tunanın üstünü yaptı vatan Türk
Bakarak, akarak, yararak geçti
Tunanın altını kabristan yaptı.
Tunayla ruh oldu dipte yatan Türk.
Tunanın sisten ve güneşten yorganı.
Topraktan ve çakıldan yatağı ile
Akıyor “Türk’e vatanım” diye.
Derindir görünmez Tunanın dibi
Türk coşkun Tuna gibi, Tuna coşkun Türk gibi.

Tuna yalnız vatan değil, yeni ufuklara
Türk’ü götüren eski bir Tuna
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Son kıtada yer alan

Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Bu kısmı okurken biraz şaşırmış olabilirsiniz. Şimdilik sadece Adamlar ve Alplerin konuşmasına dikkat ederseniz yeterli. Adamlar "Haydin" diyerek Alplere bir şekilde yol gösteriyor, rehberlik yaptığı anlatılıyor.

Şimdi diğer şiire bakalım.
İnsan

Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk
İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.
Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.
İşlerin iyice koptuğu bir şiir bu.

Bu şiirde yaratılıştan bahsettiği açık, ancak bu yaratılış dikkat ederseniz ibrahimi inançlarla gram alakası yok.

Gelenler adamdı, buldukları insandı

Bu noktada "adam"ın bir övgü kelimesi olarak değil de, tür olarak ayırt edici bir kelime olduğunu anlıyoruz. Yaratılıştan bahsederken, "gelenler adamdı, buldukları insan" dersen, Anunnakilerden(Tanrılarımız) bahsediyorsundur. Bunun başka bir şey olabileceğini sanmıyorum. Sümer tabletlerinde de Tanrıların, altın(biz) aramaya çıkıp, bizi buldukları anlatılıyor.


İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk

Mahluk, yaratık demek. Genelde kendilerinden daha güçsüz gördükleri canlılara mahluk denilir. Arapçadan geldiği için böyle bir kullanımı var.
Oradaki yalnız kelimesi de yalnız Tanrı gibi bir anlam değil de "İnsan yalnızca Tanrının yarattığı mahluk" anlamında kullanıldığını düşünüyorum.

İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.

Cümle oldukça açık. Evrim ve yaratılış şeklimizden bahsediliyor. İnsanın daha düşük bir yaşam formundan yaratılarak, insan haline getirildiğini, yani bir üst evreye ulaştığı söyleniyor. Adamların da insandan çıktığı, yani insandan bir sonraki evre adamlık, burada da magnum opusa bir gönderme olabilir. Yani şiirlerde kullandığı adam kelimesinin yerine Tanrı koymamız gerekiyor.

"İnsan mâhluktan, Tanrı insandan çıktı."


Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.

Tanrının yarattığı, henüz adam olamamış olan insanlar, yeterli güce ulaşamadıkları için işlevlerini tam anlamıyla yerine getiremiyorlar. Yiyor ve içiyorlar, yaratmaktan ve üretmekten ziyade daha tüketim odaklı yaşıyorlar.

İnsanın adamı, yani ruhani anlamda gelişmiş olan insanlar(adam olabilenler) düşünür ve yaratır. Artık tüketmekten ziyade, daha üretim odaklı ve faydalı bir hale geliyorlar.

Attığım şiirleri bu kattığım anlamla bir daha okuyun. Ve fark etmemiş olabilirsiniz ama benim burada kattığım anlam, önceki şiirde zaten verilmişti.
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.

İşleri biraz zorlayarak, bir yorumda daha bulunacağım. Fark ettiyseniz "Tuna" ve "Hakikat Nerede?" şiirinin ilk kıtası tamamen aynı. Ancak tamamen dediyseniz, yanılgıya düştünüz. Tamamen değil, bir mısra hariç tamamen aynı.

Hakikat Nerede?

Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak


Tuna

Aydınlıkta karaltılı şafak

Peki bunun bir anlamı var mı? Bence evet, var. Ben ilk olarak "Tuna" şiirini yazdığını düşünüyorum. Ancak bu şiirin sonlara doğru, iyice açık bir hale gelmesi, bu şiiri paylaştığı ortamlarda onun, çok soru yağmuruna tutulmasına sebep olmuş olabilir. İlk kıtasını çok beğendiği için, bunu alıp, şiirin kalanını daha kafa yormayacak bir hale getirerek "Hakikat Nerede?" haline getirmiş olabilir. Ancak yeni halinde de biraz eksiklik hissetmiş olduğundan, ilk kıtada yaptığı tek bir kelime eklemesiyle, büyük bir anlam katmayı başarmış. Eski halinde(Tuna) zor da olsa aydınlıkta karaltılı bir şafak olduğundan, Güneş'in doğacağından bahsediyor. Ama ikinci(Hakikat Nerede?) şiirde, "Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak" diyerek bambaşka bir anlam katıyor. İyi bilinen şeylerin kötü, kötü bilinen şeylerin aslında iyi ve kurtuluşun yolu olduğuna dair.


Konuyla alakalı son yorumum:

Atatürk bir SS değildi, ruhani bir çalışma yaptığını da düşünmüyorum. O dönemler Joy of Satan da yoktu elbette, ama Atatürk'ün araştırmacı bir insan olduğunu biliyoruz. O dönemlerde bile, imkanı olan bir insan, gerekli araştırmalarla kafasında bu olayları kurgulayabilir. O bir SS değildi belki ama, güçlü bir ruha sahip olduğu, ve sezgilerinin çok güçlü olduğu, şüphesiz bir gerçek.
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sâirenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu.



Aslında bu konuyu paylaşmayı düşünmüyordum. Mugetsu'nun paylaşmam için beni teşvik etmesinden dolayı, ona teşekkürlerimi iletiyorum.

Aynı şekilde, burada forumda aktif bir şekilde insanlara yardımcı olup, soruları cevaplayan herkese şükranlarımı sunuyorum.

Birkaç ay önce de, yoluma devam edebilmem için beni motive eden Zaryon'a teşekkür ediyorum. Daha önce de söylediğim gibi, "Çıktığımız bu yolda biz SS'ler olarak, birimiz sendeliğinde ona yardım eli uzatacak ya Tanrılarımızdır ya da yine biz SS'lerden birisidir, başkası değil."

Bu konuyla alakalı fikirlerimi ve yorumlarımı, kısaca paylaştım. Bu şiirler yorumlamaya oldukça açık, ben sadece gördüğüm kilit noktalara odaklandım.

Benim fark edemediğim bir şeyi ya da yanlış anladığım bir şeyleri fark eden varsa, bunu altta belirtmeyi unutmasın. Neler düşündüğünüzü merak ediyorum.

İyi günler.

Bu şiirlerde almamız gereken mesajlar var bence.
Atatürk'ün bu konuya olan ilgisi açıkça ortada.
Mısraları Sapahe'nin bahsettiği üzere dikkatli okuyun. Çünkü insan ve geçmiş hakkında bilgi veriyor. Yaratılış ve insanlığın gelişimine de değiniliyor şiirde ayrıca.

"Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk
İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı."

Bu ayırdığım bölümde ise "Gelenler adamdı" derken fikrimce Tanrıları vurgulamak istiyor. Sanki eski bir tabletten verilmek istenen bir mesaj gibi. Sapahe'nin böyle bir konuya değinmesi ve bizlerin önüne sunması kesinlikle çok güzel. Yorumlarımızla bu yazıya daha iyi açıklık getirebiliriz. Çünkü bu şiirler gerçekten bir mesaj içeriyor ve bilgi almamızı sağlıyor.

Ellerinize sağlık bu arada.
 
Bright Truth said:
Esenlikler,

Ayrıca Atatürk'ün Mu gibi teorik kıtaları araştırdığı da biliniyordu.

İyi geceler.

Eğer bu şiirler Atatürk'ün Mu'ya ilgisinden sonra yazılmışsa,
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Buradaki bırakılan ve göçen yer Mu olmalı. İnsanın göçmesi değil, göçük kelimesindeki gibi yere göçmek. Mu, teoriye göre inşa edildiği kara parçasının altındaki patlamalar sebebiyle kırılan toprakların lava gömülmesi ve üstünü devasa okyanus dalgaların örtmesiyle yok olmuştu.

Mu çöktü, biz de Alpler'e göçtük anlamı çıkıyor.

Ben Türklerin Mu çökmeden önce göçtüğünü düşünüyorum. Bir süredir Churchward'ın ve Mayatepek'in araştırmalarını sizle de paylaşmak için derlemeye çalışıyorum. Churchward, Schliemann'a karşı çıkarak Atlantis ve Mu'nun ayrı olduğunu, önce Mu'nun sonra Atlantis'in çöktüğünü iddia ediyor. Platon'un bahsettiği Satürn Kıtası, Atlantis'in bir adı. Mu ise coğrafi konumuyla farklı bir yerde. Aynı medeniyet ama farklı topluluklar.

Atatürk, Türklerin Ural Altay dağlarından önceki vatanının izini sürmek istiyordu. Churchward'ın Anavatan Mu'sundan oldukça etkilenmişti. Yazarı Türkiye'ye davet etmekle kalmamış, Tahsin Mayatepek'i teoriyi araştırması için Meksika büyükelçiliğine atamış ve bütçe tahsis etmişti. Tahsin Bey'in araştırmaları oldukça ilginç. Mayatepek soyadını, tepek kelimesinin Maya dilinde tepe anlamına gelmesinden dolayı seçmişti.

Bunları zaten bir eleştiri serisi olarak yayınlamak istiyorum o yüzden uzatmayayım. Önce Sinan Meydan'ın kitaplarını da okumam gerek. Bu şahsın iddialarına göre Atatürk, Mayatepek'i İslam'ın antik dinlerden aldığı gelenekleri kullandığını gösterdiği için azarlamış ve üstüne üstlük Atatürk müslümanmış.

Son olarak, çok güzel yazı! İyi ki yayınlamışsınız!
 
Pammy said:
Eğer bu şiirler Atatürk'ün Mu'ya ilgisinden sonra yazılmışsa,
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Buradaki bırakılan ve göçen yer Mu olmalı. İnsanın göçmesi değil, göçük kelimesindeki gibi yere göçmek. Mu, teoriye göre inşa edildiği kara parçasının altındaki patlamalar sebebiyle kırılan toprakların lava gömülmesi ve üstünü devasa okyanus dalgaların örtmesiyle yok olmuştu.

Mu çöktü, biz de Alpler'e göçtük anlamı çıkıyor.

Ben Türklerin Mu çökmeden önce göçtüğünü düşünüyorum.
Buna katılıyorum.

Bunları zaten bir eleştiri serisi olarak yayınlamak istiyorum o yüzden uzatmayayım. Önce Sinan Meydan'ın kitaplarını da okumam gerek. Bu şahsın iddialarına göre Atatürk, Mayatepek'i İslam'ın antik dinlerden aldığı gelenekleri kullandığını gösterdiği için azarlamış ve üstüne üstlük Atatürk müslümanmış.
Bu iddia komik. Sadece kendilerini avutmaya çalışıyorlar. Böylesine islamik bir topluma karşı anti islam ile yakınlaşılamazdı. Atatürk, islamı o dönem yok edemeyeceğinden ötürü islamı alıp, millete güzel bir şekilde empoze etmeye çalıştı.

Bir toplumun inancını değiştiremiyorsan, inandığı şeyi, kabul edilebilir bir hale getirirsin. İslam güzellemesi yaptığı konuşmalar olsa da çok sert eleştirileri de bulunmaktadır. Kendisi bunlara inanmadığını hatta sempati de duymadığını belirtmiş. Bu sebeple yaptığı güzellemeleri de tamamiyle stratejik hedefler doğrultusunda yaptığını düşünüyorum.

İnsan haklarını tamamen ihlal eden ve özgürlükleri kısıtlayan bu baskıcı "dine" rağmen, arkasında böyle yenilikçi bir ülke bırakmış. Günümüzde islamcıların onu "Deccal" olarak kabul etmesi de oldukça doğaldır.
 
Sapahe said:
Esenlikler,

Pek bilinmese bile Atatürk'ün yazdığı şiirler var. Bunları basit bir şekilde aratarak siz de bulabilirsiniz. Bu şiirleri ilk okuduğumda oldukça milliyetçi, güzel şiirler olduğunu düşündüm. Ama aralarında bir şiir var ki hiçbir şey anlamamıştım.

Aradan birkaç gün geçmesine rağmen o şiir kafamdan asla çıkmıyordu. Buna hiçbir anlam veremedim. Sonra şiiri açıp tekrar okuma ihtiyacı hissettim. Okuduğumda ise, ilk baktığımda fark edemediğim bazı detayları da fark ettim.

Bu şiirler üzerine yaklaşık üç dört aylık bir süredir kafa yoruyorum. Aslında bu konuyu, burada daha önceden paylaşacaktım. Ancak paylaşmadan önce, şiirlerin gerçekten Atatürk'ün elinden çıkma olduğuna dair belge ya da kaynak araştırması yaptım. "Hakikat Nerede?" isimli şiirin gerçekten ona ait olduğunu onaylayabilirim. Diğer şiir hakkında pek kaynak bulamadım çünkü bu şiirler pek popüler değil. Yine de ona ait olduğunu düşünüyorum.

Ona ait olduğunu düşünmemin sebeplerini sıralayacak olursam; diğer şiirlerle arada bağlantılar var. Aynı kelimenin özellikle tekrar kullanılması gibi. Tarihi kişiliklere yüklenen sahte anılar, sahte şiirler, sahte belgeler, genelde hep önceden belirlenen bir amaçla yüklenir ve gündeme getirilir. Bu şiirler gündeme gelmedi ve böyle şiirlerin olması kime, neye ya da hangi amaca nasıl bir fayda sağlayabilir? Okuyan adam da anlamadan geçiyor zaten.

Benim yapamadığım çapta yapılacak araştırmalarla, bu şiirleri destekleyecek belgelerin de bulunabileceğinden eminim. Büyük ihtimalle, üniversitelerin birkaçının arşivinde bile, bu şiirlere ait belgeler yer alıyordur.

Burada şiirler hakkında bulunacağım çıkarımların ve yorumların, hiçbir şekilde kesinlik bildirmediğini, ve şahsiyetime ait olduğuna dikkat çekerim. Bunlar benim fikirlerim ve bu konular üzerinden, kişi ya da kurum karalama çalışmaları yapacak olanlar, buna kalkışmaya çalışmasın.

Gerçek ne olursa olsun, Mustafa Kemal Atatürk ve hayalindeki Türkiye için, onunla beraber mücadele etmiş ve bu yoldan dönmemiş arkadaşlarını, burada saygıyla selamlıyorum!

947bfe28e884f4802f03ef288d031956.jpg




Hakikat Nerede?

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?

Şimdi bu şiire bakalım.

Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak

Burada bir zıtlıktan bahsedildiği açık.
"Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak"
Aslında iyi olarak bilinen şeylerin kötü, kötü olarak bilinen şeylerin iyi olduğuna dair bir anlam çıkıyor.

İkinci kıtada da

Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.

Atatürk'ün kafasındaki Türk milleti, ırktan ziyade daha üst bir kimlikti. Türklüğü benimsemiş ve Türk milleti için çalışan, "Ne mutlu Türküm diyene!" diyebilen herkes, ülkede bu sınıfa dahil olabilirdi. Burada da o anlamda kullanıldığını ya da Türk ırkının geçmişteki birkaç milletin karışımı olmasından dolayı "bütün adamların birliğidir" dediğini düşünebilirsiniz. Ancak adam kelimesini o anlamda, bir övgü kelimesi olarak kullandığını sanmıyorum. Gelin, öbür şiirlere de bakıp, toplu bir yorum yapalım.

Tuna

Gafil hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak
Dinleyin sesini doğan tarihin
Aydınlıkta karaltılı şafak
Yalan tarihi gömüp doğru tarihe gidin!

Nehirlerdir Türkün şaşmaz yol mühendisleri
Her nehir Türk’ü bilir her nehri
Tuna’nın da kıyısından gitti eski Türk
Geçti eski Türk Tunayı da yararak
Kaç defa, hangi defa? Sormayınız nafile.
Bilmez tarih bile.
Tarih çocuk güdük tarih güdük
Sökün büyük, pek büyük.
Sayılmaz, sayılmaz bu sökün
O kadar çok Tunadan geçtiği günler Türkün.
Tunanın yalnız üst ve alt illeri değil,
Tunanın üstü de altı da yer.
Dipdiri ve ölmez bir Türk vatanıdır.
Tunanın üstünü yaptı vatan Türk
Bakarak, akarak, yararak geçti
Tunanın altını kabristan yaptı.
Tunayla ruh oldu dipte yatan Türk.
Tunanın sisten ve güneşten yorganı.
Topraktan ve çakıldan yatağı ile
Akıyor “Türk’e vatanım” diye.
Derindir görünmez Tunanın dibi
Türk coşkun Tuna gibi, Tuna coşkun Türk gibi.

Tuna yalnız vatan değil, yeni ufuklara
Türk’ü götüren eski bir Tuna
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Son kıtada yer alan

Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Bu kısmı okurken biraz şaşırmış olabilirsiniz. Şimdilik sadece Adamlar ve Alplerin konuşmasına dikkat ederseniz yeterli. Adamlar "Haydin" diyerek Alplere bir şekilde yol gösteriyor, rehberlik yaptığı anlatılıyor.

Şimdi diğer şiire bakalım.
İnsan

Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk
İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.
Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.
İşlerin iyice koptuğu bir şiir bu.

Bu şiirde yaratılıştan bahsettiği açık, ancak bu yaratılış dikkat ederseniz ibrahimi inançlarla gram alakası yok.

Gelenler adamdı, buldukları insandı

Bu noktada "adam"ın bir övgü kelimesi olarak değil de, tür olarak ayırt edici bir kelime olduğunu anlıyoruz. Yaratılıştan bahsederken, "gelenler adamdı, buldukları insan" dersen, Anunnakilerden(Tanrılarımız) bahsediyorsundur. Bunun başka bir şey olabileceğini sanmıyorum. Sümer tabletlerinde de Tanrıların, altın(biz) aramaya çıkıp, bizi buldukları anlatılıyor.


İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk

Mahluk, yaratık demek. Genelde kendilerinden daha güçsüz gördükleri canlılara mahluk denilir. Arapçadan geldiği için böyle bir kullanımı var.
Oradaki yalnız kelimesi de yalnız Tanrı gibi bir anlam değil de "İnsan yalnızca Tanrının yarattığı mahluk" anlamında kullanıldığını düşünüyorum.

İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.

Cümle oldukça açık. Evrim ve yaratılış şeklimizden bahsediliyor. İnsanın daha düşük bir yaşam formundan yaratılarak, insan haline getirildiğini, yani bir üst evreye ulaştığı söyleniyor. Adamların da insandan çıktığı, yani insandan bir sonraki evre adamlık, burada da magnum opusa bir gönderme olabilir. Yani şiirlerde kullandığı adam kelimesinin yerine Tanrı koymamız gerekiyor.

"İnsan mâhluktan, Tanrı insandan çıktı."


Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.

Tanrının yarattığı, henüz adam olamamış olan insanlar, yeterli güce ulaşamadıkları için işlevlerini tam anlamıyla yerine getiremiyorlar. Yiyor ve içiyorlar, yaratmaktan ve üretmekten ziyade daha tüketim odaklı yaşıyorlar.

İnsanın adamı, yani ruhani anlamda gelişmiş olan insanlar(adam olabilenler) düşünür ve yaratır. Artık tüketmekten ziyade, daha üretim odaklı ve faydalı bir hale geliyorlar.

Attığım şiirleri bu kattığım anlamla bir daha okuyun. Ve fark etmemiş olabilirsiniz ama benim burada kattığım anlam, önceki şiirde zaten verilmişti.
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.

İşleri biraz zorlayarak, bir yorumda daha bulunacağım. Fark ettiyseniz "Tuna" ve "Hakikat Nerede?" şiirinin ilk kıtası tamamen aynı. Ancak tamamen dediyseniz, yanılgıya düştünüz. Tamamen değil, bir mısra hariç tamamen aynı.

Hakikat Nerede?

Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak


Tuna

Aydınlıkta karaltılı şafak

Peki bunun bir anlamı var mı? Bence evet, var. Ben ilk olarak "Tuna" şiirini yazdığını düşünüyorum. Ancak bu şiirin sonlara doğru, iyice açık bir hale gelmesi, bu şiiri paylaştığı ortamlarda onun, çok soru yağmuruna tutulmasına sebep olmuş olabilir. İlk kıtasını çok beğendiği için, bunu alıp, şiirin kalanını daha kafa yormayacak bir hale getirerek "Hakikat Nerede?" haline getirmiş olabilir. Ancak yeni halinde de biraz eksiklik hissetmiş olduğundan, ilk kıtada yaptığı tek bir kelime eklemesiyle, büyük bir anlam katmayı başarmış. Eski halinde(Tuna) zor da olsa aydınlıkta karaltılı bir şafak olduğundan, Güneş'in doğacağından bahsediyor. Ama ikinci(Hakikat Nerede?) şiirde, "Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak" diyerek bambaşka bir anlam katıyor. İyi bilinen şeylerin kötü, kötü bilinen şeylerin aslında iyi ve kurtuluşun yolu olduğuna dair.


Konuyla alakalı son yorumum:

Atatürk bir SS değildi, ruhani bir çalışma yaptığını da düşünmüyorum. O dönemler Joy of Satan da yoktu elbette, ama Atatürk'ün araştırmacı bir insan olduğunu biliyoruz. O dönemlerde bile, imkanı olan bir insan, gerekli araştırmalarla kafasında bu olayları kurgulayabilir. O bir SS değildi belki ama, güçlü bir ruha sahip olduğu, ve sezgilerinin çok güçlü olduğu, şüphesiz bir gerçek.
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sâirenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu.



Aslında bu konuyu paylaşmayı düşünmüyordum. Mugetsu'nun paylaşmam için beni teşvik etmesinden dolayı, ona teşekkürlerimi iletiyorum.

Aynı şekilde, burada forumda aktif bir şekilde insanlara yardımcı olup, soruları cevaplayan herkese şükranlarımı sunuyorum.

Birkaç ay önce de, yoluma devam edebilmem için beni motive eden Zaryon'a teşekkür ediyorum. Daha önce de söylediğim gibi, "Çıktığımız bu yolda biz SS'ler olarak, birimiz sendeliğinde ona yardım eli uzatacak ya Tanrılarımızdır ya da yine biz SS'lerden birisidir, başkası değil."

Bu konuyla alakalı fikirlerimi ve yorumlarımı, kısaca paylaştım. Bu şiirler yorumlamaya oldukça açık, ben sadece gördüğüm kilit noktalara odaklandım.

Benim fark edemediğim bir şeyi ya da yanlış anladığım bir şeyleri fark eden varsa, bunu altta belirtmeyi unutmasın. Neler düşündüğünüzü merak ediyorum.

İyi günler.

Esenlikler,

Konumuz dışı bir konu ancak, Dersim katliamı hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
Sapahe said:
Esenlikler,

Pek bilinmese bile Atatürk'ün yazdığı şiirler var. Bunları basit bir şekilde aratarak siz de bulabilirsiniz. Bu şiirleri ilk okuduğumda oldukça milliyetçi, güzel şiirler olduğunu düşündüm. Ama aralarında bir şiir var ki hiçbir şey anlamamıştım.

Aradan birkaç gün geçmesine rağmen o şiir kafamdan asla çıkmıyordu. Buna hiçbir anlam veremedim. Sonra şiiri açıp tekrar okuma ihtiyacı hissettim. Okuduğumda ise, ilk baktığımda fark edemediğim bazı detayları da fark ettim.

Bu şiirler üzerine yaklaşık üç dört aylık bir süredir kafa yoruyorum. Aslında bu konuyu, burada daha önceden paylaşacaktım. Ancak paylaşmadan önce, şiirlerin gerçekten Atatürk'ün elinden çıkma olduğuna dair belge ya da kaynak araştırması yaptım. "Hakikat Nerede?" isimli şiirin gerçekten ona ait olduğunu onaylayabilirim. Diğer şiir hakkında pek kaynak bulamadım çünkü bu şiirler pek popüler değil. Yine de ona ait olduğunu düşünüyorum.

Ona ait olduğunu düşünmemin sebeplerini sıralayacak olursam; diğer şiirlerle arada bağlantılar var. Aynı kelimenin özellikle tekrar kullanılması gibi. Tarihi kişiliklere yüklenen sahte anılar, sahte şiirler, sahte belgeler, genelde hep önceden belirlenen bir amaçla yüklenir ve gündeme getirilir. Bu şiirler gündeme gelmedi ve böyle şiirlerin olması kime, neye ya da hangi amaca nasıl bir fayda sağlayabilir? Okuyan adam da anlamadan geçiyor zaten.

Benim yapamadığım çapta yapılacak araştırmalarla, bu şiirleri destekleyecek belgelerin de bulunabileceğinden eminim. Büyük ihtimalle, üniversitelerin birkaçının arşivinde bile, bu şiirlere ait belgeler yer alıyordur.

Burada şiirler hakkında bulunacağım çıkarımların ve yorumların, hiçbir şekilde kesinlik bildirmediğini, ve şahsiyetime ait olduğuna dikkat çekerim. Bunlar benim fikirlerim ve bu konular üzerinden, kişi ya da kurum karalama çalışmaları yapacak olanlar, buna kalkışmaya çalışmasın.

Gerçek ne olursa olsun, Mustafa Kemal Atatürk ve hayalindeki Türkiye için, onunla beraber mücadele etmiş ve bu yoldan dönmemiş arkadaşlarını, burada saygıyla selamlıyorum!

947bfe28e884f4802f03ef288d031956.jpg




Hakikat Nerede?

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.

Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?

Şimdi bu şiire bakalım.

Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak

Burada bir zıtlıktan bahsedildiği açık.
"Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak"
Aslında iyi olarak bilinen şeylerin kötü, kötü olarak bilinen şeylerin iyi olduğuna dair bir anlam çıkıyor.

İkinci kıtada da

Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.

Atatürk'ün kafasındaki Türk milleti, ırktan ziyade daha üst bir kimlikti. Türklüğü benimsemiş ve Türk milleti için çalışan, "Ne mutlu Türküm diyene!" diyebilen herkes, ülkede bu sınıfa dahil olabilirdi. Burada da o anlamda kullanıldığını ya da Türk ırkının geçmişteki birkaç milletin karışımı olmasından dolayı "bütün adamların birliğidir" dediğini düşünebilirsiniz. Ancak adam kelimesini o anlamda, bir övgü kelimesi olarak kullandığını sanmıyorum. Gelin, öbür şiirlere de bakıp, toplu bir yorum yapalım.

Tuna

Gafil hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu,
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak
Dinleyin sesini doğan tarihin
Aydınlıkta karaltılı şafak
Yalan tarihi gömüp doğru tarihe gidin!

Nehirlerdir Türkün şaşmaz yol mühendisleri
Her nehir Türk’ü bilir her nehri
Tuna’nın da kıyısından gitti eski Türk
Geçti eski Türk Tunayı da yararak
Kaç defa, hangi defa? Sormayınız nafile.
Bilmez tarih bile.
Tarih çocuk güdük tarih güdük
Sökün büyük, pek büyük.
Sayılmaz, sayılmaz bu sökün
O kadar çok Tunadan geçtiği günler Türkün.
Tunanın yalnız üst ve alt illeri değil,
Tunanın üstü de altı da yer.
Dipdiri ve ölmez bir Türk vatanıdır.
Tunanın üstünü yaptı vatan Türk
Bakarak, akarak, yararak geçti
Tunanın altını kabristan yaptı.
Tunayla ruh oldu dipte yatan Türk.
Tunanın sisten ve güneşten yorganı.
Topraktan ve çakıldan yatağı ile
Akıyor “Türk’e vatanım” diye.
Derindir görünmez Tunanın dibi
Türk coşkun Tuna gibi, Tuna coşkun Türk gibi.

Tuna yalnız vatan değil, yeni ufuklara
Türk’ü götüren eski bir Tuna
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Son kıtada yer alan

Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.
İnsanlar tazelenir, mekanlar ihtiyarlar.
Nesiller kaynaşıyor, coğrafya küçülüyor
Bırakılan yer göçtü.
Bırakana göç düştü.
Adamlar: “Haydin” dedi.
Alpler “Hoş geldin” dedi.

Bu kısmı okurken biraz şaşırmış olabilirsiniz. Şimdilik sadece Adamlar ve Alplerin konuşmasına dikkat ederseniz yeterli. Adamlar "Haydin" diyerek Alplere bir şekilde yol gösteriyor, rehberlik yaptığı anlatılıyor.

Şimdi diğer şiire bakalım.
İnsan

Gelenler adamdı, buldukları insandı
İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk
İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.
Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.
İşlerin iyice koptuğu bir şiir bu.

Bu şiirde yaratılıştan bahsettiği açık, ancak bu yaratılış dikkat ederseniz ibrahimi inançlarla gram alakası yok.

Gelenler adamdı, buldukları insandı

Bu noktada "adam"ın bir övgü kelimesi olarak değil de, tür olarak ayırt edici bir kelime olduğunu anlıyoruz. Yaratılıştan bahsederken, "gelenler adamdı, buldukları insan" dersen, Anunnakilerden(Tanrılarımız) bahsediyorsundur. Bunun başka bir şey olabileceğini sanmıyorum. Sümer tabletlerinde de Tanrıların, altın(biz) aramaya çıkıp, bizi buldukları anlatılıyor.


İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk

Mahluk, yaratık demek. Genelde kendilerinden daha güçsüz gördükleri canlılara mahluk denilir. Arapçadan geldiği için böyle bir kullanımı var.
Oradaki yalnız kelimesi de yalnız Tanrı gibi bir anlam değil de "İnsan yalnızca Tanrının yarattığı mahluk" anlamında kullanıldığını düşünüyorum.

İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.

Cümle oldukça açık. Evrim ve yaratılış şeklimizden bahsediliyor. İnsanın daha düşük bir yaşam formundan yaratılarak, insan haline getirildiğini, yani bir üst evreye ulaştığı söyleniyor. Adamların da insandan çıktığı, yani insandan bir sonraki evre adamlık, burada da magnum opusa bir gönderme olabilir. Yani şiirlerde kullandığı adam kelimesinin yerine Tanrı koymamız gerekiyor.

"İnsan mâhluktan, Tanrı insandan çıktı."


Tanrının insanı yer ve içer.
İnsanın adamı düşünür ve yaratır.

Tanrının yarattığı, henüz adam olamamış olan insanlar, yeterli güce ulaşamadıkları için işlevlerini tam anlamıyla yerine getiremiyorlar. Yiyor ve içiyorlar, yaratmaktan ve üretmekten ziyade daha tüketim odaklı yaşıyorlar.

İnsanın adamı, yani ruhani anlamda gelişmiş olan insanlar(adam olabilenler) düşünür ve yaratır. Artık tüketmekten ziyade, daha üretim odaklı ve faydalı bir hale geliyorlar.

Attığım şiirleri bu kattığım anlamla bir daha okuyun. Ve fark etmemiş olabilirsiniz ama benim burada kattığım anlam, önceki şiirde zaten verilmişti.
Adam da ilk adamdır.
Adam ile yaratıcı
“Yaradan” dediğimiz yaratan adamdı.

İşleri biraz zorlayarak, bir yorumda daha bulunacağım. Fark ettiyseniz "Tuna" ve "Hakikat Nerede?" şiirinin ilk kıtası tamamen aynı. Ancak tamamen dediyseniz, yanılgıya düştünüz. Tamamen değil, bir mısra hariç tamamen aynı.

Hakikat Nerede?

Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak


Tuna

Aydınlıkta karaltılı şafak

Peki bunun bir anlamı var mı? Bence evet, var. Ben ilk olarak "Tuna" şiirini yazdığını düşünüyorum. Ancak bu şiirin sonlara doğru, iyice açık bir hale gelmesi, bu şiiri paylaştığı ortamlarda onun, çok soru yağmuruna tutulmasına sebep olmuş olabilir. İlk kıtasını çok beğendiği için, bunu alıp, şiirin kalanını daha kafa yormayacak bir hale getirerek "Hakikat Nerede?" haline getirmiş olabilir. Ancak yeni halinde de biraz eksiklik hissetmiş olduğundan, ilk kıtada yaptığı tek bir kelime eklemesiyle, büyük bir anlam katmayı başarmış. Eski halinde(Tuna) zor da olsa aydınlıkta karaltılı bir şafak olduğundan, Güneş'in doğacağından bahsediyor. Ama ikinci(Hakikat Nerede?) şiirde, "Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak" diyerek bambaşka bir anlam katıyor. İyi bilinen şeylerin kötü, kötü bilinen şeylerin aslında iyi ve kurtuluşun yolu olduğuna dair.


Konuyla alakalı son yorumum:

Atatürk bir SS değildi, ruhani bir çalışma yaptığını da düşünmüyorum. O dönemler Joy of Satan da yoktu elbette, ama Atatürk'ün araştırmacı bir insan olduğunu biliyoruz. O dönemlerde bile, imkanı olan bir insan, gerekli araştırmalarla kafasında bu olayları kurgulayabilir. O bir SS değildi belki ama, güçlü bir ruha sahip olduğu, ve sezgilerinin çok güçlü olduğu, şüphesiz bir gerçek.
Türkler Arapların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi. Arap dinini kabul ettikten sonra bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların ve sâirenin Türklerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir tesir etmedi. Bilakis, Türk milletinin millî rabıtalarını gevşetti; millî hislerini, millî heyecanlarını uyuşturdu. Bu pek tabii idi. Çünkü, Muhammed'in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu.



Aslında bu konuyu paylaşmayı düşünmüyordum. Mugetsu'nun paylaşmam için beni teşvik etmesinden dolayı, ona teşekkürlerimi iletiyorum.

Aynı şekilde, burada forumda aktif bir şekilde insanlara yardımcı olup, soruları cevaplayan herkese şükranlarımı sunuyorum.

Birkaç ay önce de, yoluma devam edebilmem için beni motive eden Zaryon'a teşekkür ediyorum. Daha önce de söylediğim gibi, "Çıktığımız bu yolda biz SS'ler olarak, birimiz sendeliğinde ona yardım eli uzatacak ya Tanrılarımızdır ya da yine biz SS'lerden birisidir, başkası değil."

Bu konuyla alakalı fikirlerimi ve yorumlarımı, kısaca paylaştım. Bu şiirler yorumlamaya oldukça açık, ben sadece gördüğüm kilit noktalara odaklandım.

Benim fark edemediğim bir şeyi ya da yanlış anladığım bir şeyleri fark eden varsa, bunu altta belirtmeyi unutmasın. Neler düşündüğünüzü merak ediyorum.

İyi günler.

Bu paylaşım çok güzel ve uzun bir aradan sonra seni burada görmek güzel nasılsın sapahe ? ^^
 
Macellaio(Kasap) said:
Esenlikler,

Konumuz dışı bir konu ancak, Dersim katliamı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Esenlikler,

Konu uzun bir konu, çok fazla detayı var ama ortada katliam değil de bir isyan, hatta savaş var desek daha doğru olur.

Cumhuriyet'in gelmesiyle beraber, kölelerini kaybedeceğini anlayan aşiret ağaları birleşerek bir isyan çıkarıyor. Bu isyana katılmayan diğer aşiretleri de katlediyorlar. Kendi kandaşlarını öldürüyorlar.

Bu isyanda kullanılan silahların da yurtdışı destekli olduğunu söylemeye gerek yok. Hatta ordumuzda bile mevcut olmayan silahlar bulunmuş. Bu isyanda bastırılan güç, öyle küçümsenecek bir güç de değil. Sadece bu yüzden bile "katliam" olmaktan çıkıp, küçük bir devletle savaş haline geliyor bu.

Sen köprü yapıyorsun, karakol yapıyorsun, adam gelip saldırıyor, yakıyor. İlk başta anlaşılmaya çalışılmış, düşünmeleri için süre verilmiş. Bu süre içinde de gidip askerleri öldürüyorlar.

Bölgeye müdahale edildiğinde de, öyle herkesin teker teker kurşundan geçirilmesi gibi bir olay yok. Bunun için özel bir çaba sarf edilmiş hatta. Bu isyanın bastırılmasının ardından, canlı ele geçirilenlerden pişman olduğunu söyleyenler büyükşehirlere gönderilerek iş imkanı sağlanmış.

Cumhuriyet'in ilanı Kürt milletine karşı bir şey gütmüyordu. Ama orada yer alan ağaların gücünü yok ediyordu. Oradaki insanlar, kendileri tarla sahibi olup, kendi ektiklerinden, kendileri para kazanacaklardı. Bir başkasının altında, zorla çalıştırılma, çocuk gelinler gibi olaylar kalkacağı zaman da, bu aşiretler son güçlerini orada kullandı.

Olaylar ve sayılar, her şey açık açık paylaşıldı. Hiçbir şey saklanmadı. Buna yönelik çılgın iddialar var, bütün şehir nüfusunun yok edildiği gibi. Bunlar sadece absürt iddialar. Hatta bazı deliler var, Sabiha Gökçen'i böyle kahkaha atarak, bütün şehire bomba yağdırmış gibi anlatıyorlar.

Kaldı ki gerçekten bu "katliam" olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk zamanlarında, gözler bu kadar üzerindeyken, attığı her adım yabancı basında yer buluyorken. Böyle bir katliamdan o dönem, yabancı hiçbir gazetede bahsedilmemiş ve Türkiye'nin kınanmamış olması imkansızdır.

Günümüzde de bu bir komplo teorisi haline getirildi. Düşman olmak isteyen birisine ne gösterirseniz gösterin, hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü günün sonunda inanmak istediğine inanıyor. Gidip Kısaküreğin kitaplarını kaynak olarak gösteriyorlar. Birbirleriyle tutarsızlar.

İyi günler.
 
Sapahe said:
Macellaio(Kasap) said:
Esenlikler,

Konumuz dışı bir konu ancak, Dersim katliamı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Esenlikler,

Konu uzun bir konu, çok fazla detayı var ama ortada katliam değil de bir isyan, hatta savaş var desek daha doğru olur.

Cumhuriyet'in gelmesiyle beraber, kölelerini kaybedeceğini anlayan aşiret ağaları birleşerek bir isyan çıkarıyor. Bu isyana katılmayan diğer aşiretleri de katlediyorlar. Kendi kandaşlarını öldürüyorlar.

Bu isyanda kullanılan silahların da yurtdışı destekli olduğunu söylemeye gerek yok. Hatta ordumuzda bile mevcut olmayan silahlar bulunmuş. Bu isyanda bastırılan güç, öyle küçümsenecek bir güç de değil. Sadece bu yüzden bile "katliam" olmaktan çıkıp, küçük bir devletle savaş haline geliyor bu.

Sen köprü yapıyorsun, karakol yapıyorsun, adam gelip saldırıyor, yakıyor. İlk başta anlaşılmaya çalışılmış, düşünmeleri için süre verilmiş. Bu süre içinde de gidip askerleri öldürüyorlar.

Bölgeye müdahale edildiğinde de, öyle herkesin teker teker kurşundan geçirilmesi gibi bir olay yok. Bunun için özel bir çaba sarf edilmiş hatta. Bu isyanın bastırılmasının ardından, canlı ele geçirilenlerden pişman olduğunu söyleyenler büyükşehirlere gönderilerek iş imkanı sağlanmış.

Cumhuriyet'in ilanı Kürt milletine karşı bir şey gütmüyordu. Ama orada yer alan ağaların gücünü yok ediyordu. Oradaki insanlar, kendileri tarla sahibi olup, kendi ektiklerinden, kendileri para kazanacaklardı. Bir başkasının altında, zorla çalıştırılma, çocuk gelinler gibi olaylar kalkacağı zaman da, bu aşiretler son güçlerini orada kullandı.

Olaylar ve sayılar, her şey açık açık paylaşıldı. Hiçbir şey saklanmadı. Buna yönelik çılgın iddialar var, bütün şehir nüfusunun yok edildiği gibi. Bunlar sadece absürt iddialar. Hatta bazı deliler var, Sabiha Gökçen'i böyle kahkaha atarak, bütün şehire bomba yağdırmış gibi anlatıyorlar.

Kaldı ki gerçekten bu "katliam" olsaydı, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk zamanlarında, gözler bu kadar üzerindeyken, attığı her adım yabancı basında yer buluyorken. Böyle bir katliamdan o dönem, yabancı hiçbir gazetede bahsedilmemiş ve Türkiye'nin kınanmamış olması imkansızdır.

Günümüzde de bu bir komplo teorisi haline getirildi. Düşman olmak isteyen birisine ne gösterirseniz gösterin, hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü günün sonunda inanmak istediğine inanıyor. Gidip Kısaküreğin kitaplarını kaynak olarak gösteriyorlar. Birbirleriyle tutarsızlar.

İyi günler.

Esenlikler,

Cevabınız için çok teşekkür ederim. Görüşleriniz büyük haklılıklar ve doğrular içeriyor. Ancak belli bir kesim bunu Atatürk'ün yaptırdığını söylüyor hatta bu işte imzası olduğunu vs iddia ediyorlar. Bunlar hakkında neler düşünüyorsunuz?
 
Macellaio(Kasap) said:
Esenlikler,

Cevabınız için çok teşekkür ederim. Görüşleriniz büyük haklılıklar ve doğrular içeriyor. Ancak belli bir kesim bunu Atatürk'ün yaptırdığını söylüyor hatta bu işte imzası olduğunu vs iddia ediyorlar. Bunlar hakkında neler düşünüyorsunuz?
Esenlikler,

Rica ederim. Atatürk de bu operasyonu planlayan isimlerin arasında.

Günümüzde her ne kadar bir kesim bunu kasıtlı şekilde katliam gibi lanse etmeye çalışsa da bu aslında yerel bölgedeki Kürt milletinin, teröristlerden kurtarılışıydı.

Vurulmamak için ailesini yanına esir olarak alıp, direnmeye çalışan onlarca terörist olmuş. Olayla alakasız eşi, çocukları vurulmasın diye, bu tip vakalarda karşı tarafın kurşunu bitmesi için askerler saatlerce beklemiş. Bu anlattıklarım raporlu bir şekilde tutulmuş ve herkese açık.

Öyle bazı delilerin(ciddi anlamda deli) anlattığı şekilde Sabiha Gökçen'e "gördüğünü vur" gibi bir emir söz konusu değil. Öyle bir şey olsaydı, ve bunların dediği gibi 50-60 bin kişi öldürülseydi, bu nasıl saklanabilirdi? Her sene şehirlerin nüfusları sayılıyor. Bu söylenenler, kasıtlı bir şekilde insanları birbirine düşürmek için uyduruluyor.

Bu olaylara gerçekten tarafsız bir şekilde yaklaşmaya çalışırım. Kürt milletiyle de kişisel olarak bir problemim yok. Yaşanılan her sorunun, çevre etkenlerinden kaynaklandığının farkındayım. Bu olayda hiçbir şekilde bir katliam ya da soykırım olmadığını, gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.

İyi günler.
 
Baroness Blossom said:
Bu paylaşım çok güzel ve uzun bir aradan sonra seni burada görmek güzel nasılsın sapahe ? ^^
Teşekkür ederim, iyiyim. Siz nasılsınız?
 
Baroness Blossom said:
İyi olmasamda çalışıyorum diyelim
İyi olacaksın. Hep birlikte daha da iyi olacağız, çalışmaya devam!
 
Sapahe said:
CinnamonCake said:
Teşekkür ederiz 🌸
Rica ederim
Esenlikler,

Aklıma gelmişken sorayım diyorum, Atatürkün ''Komünizm, Türk dünyasının en büyük düşmanıdır. Gördüğü yerde ezilmelidir.'' sözünün kaynağı nedir? Daha önce hiç karşılaşmadım.
 
unforgiven said:
Esenlikler,

Aklıma gelmişken sorayım diyorum, Atatürkün ''Komünizm, Türk dünyasının en büyük düşmanıdır. Gördüğü yerde ezilmelidir.'' sözünün kaynağı nedir? Daha önce hiç karşılaşmadım.
Esenlikler,

Bu söz, çok uzun zamandan beri tartışma konusu olan bir söz. Bazı kaynaklarda, Eskişehir gazetesinde geçtiğine dair, bazı kaynaklarda da Atatürk'ün bunu bir demeçte ya da konuşma sırasında söylediğine dair iddialar var. Komünistler de bu tartışmaları görüp, kendilerini tatmin etme aracı olarak kullansa da ne yazık ki bu sözün olup olmaması aslında hiçbir şeyi değiştirmiyor.

Atatürk'ün görüşleri zaten komünizm ile tamamen ters düşüyor. Milliyetçi birisinin komünizm hakkında ılımlı düşünmesini bekleyemezsiniz. Bu sözün gerçek olduğunu düşünsem de, gerçek olmadığı takdirde de hiçbir şey değişmiyor çünkü bu boşluğu dolduracak onlarca farklı sözü var. Aynı şekilde, bu dönemde ülkede uyguladığı yaptırımlar da bunu kanıtlar nitelikte.

Komünizm toplumsal bir meseledir. Memleketimizin hali, memleketimizin toplumsal koşulları, dini ve milli geleneklerinin kuvvetli, Rusya'daki komünizmin bizce tatbikine müsait olmadığı kanaatini teyit eder bir mahiyettedir.

Şurası unutulmamalı ki, bu tarz-ı idare, bir bolşevik sistemi değildir. Çünkü, biz ne bolşeviğiz ne de komünist; ne biri ne de diğeri olabiliriz. Çünkü biz milliyetperver ve dinimize hürmetkarız. Hülasa, bizim şekl-i hükümetimiz tam bir demokrat hükümetidir ve lisanımızda bu hükümet halk hükümeti diye yad edilir.

Bugün Avrupa'nın doğusunda bütün uygarlıkları ve hatta bütün insanlığı tehdit eden yeni bir güç belirmiştir. Bütün maddi ve manevi imkanlarını top yekün bir şekilde, dünya devrimi gayesi uğruna, seferber eden bu korkunç kuvvet, üstelik Avrupalılar ve Amerikalılarca henüz bilinmeyen, yepyeni siyasal yöntemler tatbik etmekte ve rakiplerinin en küçük hatalarından bile mükemmelen istifade etmesini bilmektedir. Avrupa'da çıkacak bir savaşın başlıca galibi ne İngiltere, ne Fransa, ne de Almanya'dır. Sadece bolşevizmdir. Rusya'nın yakın komşusu ve bu memleketle en çok savaşmış bir millet olarak biz Türkler, orada cereyan eden olayları yakından izliyor ve tehlikeyi bütün çıplaklığıyla görüyoruz. Uyanan Doğu milletlerinin düşünce yapılarını mükemmelen sömüren, onların milli ihtiraslarını okşayan ve kinleri tahrik etmesini bilen bolşevikler, yalnız Avrupa'yı değil, Asya'yı da tehdit eden başlıca kuvvet halini almışlardır.

Türkiye'de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü, Türk Hükümeti'nin ilk gayesi halka hürriyet ve saadet verme, askerlerimize olduğu kadar, sivil halkımıza da iyi bakmaktır.

Devlet bireyin yerini alamaz, fakat, bireyin gelişme ve kalkınması için genel koşulları göz önünde bulundurmalıdır. Devlet eliyle yapılacak işler, bireyin büyük kar getirmediğinden dolayı yapmayacağı işler veya milli çıkarlar için gerekli olan ekonomik işleri kapsar. Özgürlüklerin ve yurt bağımsızlığının sağlanması ve korunması ile iç işlerinin düzenlenmesi nasıl devletin görevi ise, devlet vatandaşların öğretimi, eğitimi, sağlığıyla ilgilenmek zorundadır. Devlet, memleketin asayiş ve savunması için yollarla, demir yolları ile, telgrafla, telefonla, memleketin hayvanlarıyla, her türlü taşıtlarıyla, milletin genel servetiyle yakından ilgilidir. Memleket yönetiminde ve savunmasında, bu saydıklarımız, toptan, tüfekten, her türlü silahtan daha önemlidir. (...) Özel çıkarlar çoğunlukla, genel çıkarlarla tezat halinde bulunur. Bir de, özel çıkarlar, en nihayet rekabete dayanır. Oysa, yalnız bununla ekonomik düzen kurulamaz. Bu kanıda olanlar kendilerini, bir serap karşısında, aldatılmaya terk edenlerdir. (...) Bir de, ferdin kişisel çalışmaları, ekonomik kalkınmanın esas kaynağı olarak kalmalıdır. Ferdin gelişimine mani olmamak bilhassa iktisadi sahadaki özgürlük ve teşebbüsler önünde devletin kendi faaliyeti ile bir engel yaratmaması demokrasi prensibinin önemli esasıdır.

Yukarıya, Atatürk'ten birkaç alıntı bıraktım.

İyi günler.
 
Sapahe said:

İstikbal göklerdedir.

Bunun havacılık sektöründeki ileri görüşlüğüne yorulduğunu biliyorum. Atatürk’ün astrolojiyle ilgilendiğini falan da düşünmüyorum.

Yine de, kelime seçimi çok özel. Gelecek göklerdedir. Belki daha önceki hayatlarda kazanılmış farkındalığın, belki ilahi bir ilhamın bilinçsiz bir şekilde kelimelere yansıması olabilir mi?
 
Pammy said:
İstikbal göklerdedir.

Bunun havacılık sektöründeki ileri görüşlüğüne yorulduğunu biliyorum. Atatürk’ün astrolojiyle ilgilendiğini falan da düşünmüyorum.

Yine de, kelime seçimi çok özel. Gelecek göklerdedir. Belki daha önceki hayatlarda kazanılmış farkındalığın, belki ilahi bir ilhamın bilinçsiz bir şekilde kelimelere yansıması olabilir mi?
Esenlikler,

Evet, ilk bakıldığında havacılığın gelecekte daha önemli bir rol oynayacak olmasına dayalı, ileri görüşlü bir yorum olarak gözükebilir. Kuvvetle muhtemel bu cümleyi de bu amaç doğrultusunda kurdu. Ancak dediğiniz gibi kelime seçimi çok özel.

Bu kelime seçimi bilinçli mi, bilinçsiz mi; önceki hayatlarda kazanılmış yüksek bir ilahi farkındalığın kalıntıları mı ya da biz mi anlam yüklüyoruz, tartışılır. Lakin bu konuda ben, geçmiş yaşantılardan gelen bir farkındalık olduğu düşüncesindeyim. Sadece bu cümlesinde değil, dışarıdan bakıldığında materyalist bir zihinle kurulmuş gibi gözüken cümlelerde bile bu özel kelimeler sürekli göze çarpıyor. Biraz göz gezdiren herkes bunu fark etmiştir eminim.

Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir.

Bu konulara günümüzde gereğinden daha fazla bir hassasiyetle yaklaşılıyor. O yüzden herkese açık platformlarda ya da ortamlarda bu konuları irdelemeden önce genellikle iki kez düşünüyorum. Açıkçası bu şiir konusunu açmadan önce de baya bir ikileme düşmüştüm. Paylaşmasam mı diye. Bu şiirlerle beraber üzerine anlam yüklenebilecek çok fazla şey var. Atatürk'ün bu yanının olduğunu düşünüyorum. Belki bu konuların üzerinde bilinçli bir şekilde durmadı ancak anlam yüklenebilecek çok fazla unsur var ve kendi adıma konuşayım, bu hassasiyet ortamı yüzünden her konunun gün yüzüne çıkmasına henüz tam olarak hazır bir ortam olduğunu düşünmüyorum.

İyi günler.
 
Sapahe said:
Lakin bu konuda ben, geçmiş yaşantılardan gelen bir farkındalık olduğu düşüncesindeyim.

Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum. Hükümetini ayakta tutmak için dini kullanmaya gerek duyanlar zayıf yöneticilerdir. Âdetâ halkı bir kapana kıstırırlar. Benim halkım demokrasi ilkelerini, gerçeğin emirlerini ve bilimin öğretilerini öğrenecektir.

Bu konulara günümüzde gereğinden daha fazla bir hassasiyetle yaklaşılıyor. O yüzden herkese açık platformlarda ya da ortamlarda bu konuları irdelemeden önce genellikle iki kez düşünüyorum. Açıkçası bu şiir konusunu açmadan önce de baya bir ikileme düşmüştüm. Paylaşmasam mı diye. Bu şiirlerle beraber üzerine anlam yüklenebilecek çok fazla şey var. Atatürk'ün bu yanının olduğunu düşünüyorum. Belki bu konuların üzerinde bilinçli bir şekilde durmadı ancak anlam yüklenebilecek çok fazla unsur var ve kendi adıma konuşayım, bu hassasiyet ortamı yüzünden her konunun gün yüzüne çıkmasına henüz tam olarak hazır bir ortam olduğunu düşünmüyorum.

İyi günler.

Esenlikler,

Açıkçası Atatürk'ün sosyal bilimlerden askeri stratejilere, edebiyattan siyasete birbirinden çok farklı konularda çağını aşan fikirleri üretecek bilgeliğe, fikirlerini gerçekleştirecek ustalığa kısacık hayatında ulaşmış olması bana imkansıza yakın geliyor. Reenkarnasyona inanan herkes Atatürk'ün önceki hayatları olduğunu düşünüyordur. Adam kelimenin tam anlamıyla bir dahi. Üstelik Tesla gibi bir alanda iyiyken başka bir konuda, sosyal beceriler gibi, eksik de değil. Keşke doğum zamanını bilsek. Sanırım tek şanssızlığı aşk ve aile kurmak, bir de savaşlarda yıprattığı bedeni.

Ben bilgiyi paylaşmak için şimdiden daha iyi bir zaman olmadığını düşünüyorum. Bazıları gülüp geçer, bazıları hakaret eder geçer, önemli değil. Bir kişiye ulaşsa bile yeter. Bize, gerçekten olduğumuz kişiye, zararı dokunmadığı sürece gerçek olabildiğince dillendirilmeli.

İyi akşamlar.
 
Pammy said:
Esenlikler,

Açıkçası Atatürk'ün sosyal bilimlerden askeri stratejilere, edebiyattan siyasete birbirinden çok farklı konularda çağını aşan fikirleri üretecek bilgeliğe, fikirlerini gerçekleştirecek ustalığa kısacık hayatında ulaşmış olması bana imkansıza yakın geliyor. Reenkarnasyona inanan herkes Atatürk'ün önceki hayatları olduğunu düşünüyordur. Adam kelimenin tam anlamıyla bir dahi. Üstelik Tesla gibi bir alanda iyiyken başka bir konuda, sosyal beceriler gibi, eksik de değil. Keşke doğum zamanını bilsek. Sanırım tek şanssızlığı aşk ve aile kurmak, bir de savaşlarda yıprattığı bedeni.

Ben bilgiyi paylaşmak için şimdiden daha iyi bir zaman olmadığını düşünüyorum. Bazıları gülüp geçer, bazıları hakaret eder geçer, önemli değil. Bir kişiye ulaşsa bile yeter. Bize, gerçekten olduğumuz kişiye, zararı dokunmadığı sürece gerçek olabildiğince dillendirilmeli.

İyi akşamlar.
Esenlikler,

Atatürk'ün çok yönlü bir insan olduğuna ben de katılıyorum. Bence o dönem için, Türk milleti adına çıkarılabilecek maksimum özelliklere sahip bir lider. Her anlamda insanların hayranlığını ve ilgisini üzerinde toplayabiliyor. Benim en çok beğendiğim ve etkilendiğim yanı ise; hayalindeki ülke yapısının sınırlarını, iyi bir amaç uğruna olsa bile asla geçmemesi. Bu derecede bağlılık benim gözümde inanılmaz kutsal bir durum. O çok yüce bir insandı.

Dediğiniz gibi reenkarnasyonun varlığını bilen ya da buna henüz inanan kişiler, onun önemli bir geçmişe sahip olduğunu düşünür. Aynı zamanda sezgilerinin de çok kuvvetli olduğunu söyleyebilirim. Yine dediğiniz gibi kendisini baya bir yıpratmış. O ortamda yapmaya çalıştıklarına bakılırsa, yıpranmaması imkansız olurdu. Her kahramanın hikayesinde bir dram ve acı vardır.

Bu foruma dışarıdan giren ve şans eseri burayı okuyan kişiler için bir not düşmek istiyorum. Bizim burada konuştuğumuz ve ihtimal verdiğimiz konuların; müslümanların, Kurtuluş Savaş'ındaki galibiyetimizi ''beyaz giysili'' meleklere adayarak, askerlerimizin emeklerini hiçe saymasıyla tamamen alakasızdır. Kazanılan zaferler ve başarılar yine kişilere bağlıdır. Günümüzün toplumu her ne kadar materyalist bir hayat sürse de, ruhaniyet bundan hiçbir zaman ayrılamaz ve etkisini her daim gösterir ve de göstermeye de devam edecektir.

Katılıyorum, bir kişiye ulaşsa bile yeterlidir. Ancak bazı konuların verebileceği hasarlar sadece gülünüp geçilmekle kalmayabiliyor. Bir kişiye ulaşan bilginin yanında oluşan hasar çok büyük olursa bu benim bakış açımda mantıksız bir hareket olarak kalıyor. Bu durum sadece bu örnekle sınırlı değil. Aynı şekilde Joy of Satan adına misyonerlik yapmaya çalışan kişilerin amacı gerçekten iyi olsa bile, kontrolsüz durumlar neticesinde buraya yarardan çok zarar getirebilirler. Ben biraz takıntılıyım. Her ihtimali düşünmeye çalışıyor ve emin olmadan bir işe girişmekten çekiniyorum. Demek istediğimi anlamışsınızdır.

İyi günler.
 
GODUGUR said:
Bence Atatürk Türkiye’nin kurtarıcı tanrısıydı.
Esenlikler,

Kurtarıcı olduğu doğru, Tanrı olduğu ise yanlış. Atatürk güçlü bir insandı ama Tanrı değildi. Tabii ki siz onu kendi değerlerinizde Tanrı olarak kabul edebilir, ona Tanrı diyebilir ve hatta ona tapabilirsiniz de. Buna gerçekten diyeceğim hiçbir şey yok, karşı da çıkmam.

Ancak herkese açık bir ortamda, böyle konuların altında bu şekilde konuşmak, kötü niyetli kişilerin eline fırsat verir ya da henüz kafa karışıklığını giderememiş kişilerin gözünde daha ciddiyetsiz bir ortam oluşturur. Çünkü burada biz ''bence'' ile başlayan cümleler ile değil, doğrudan gerçeklerle hareket ediyoruz. Dediklerimi yanlış ya da kötü olarak anlamazsınız umarım.

İyi günler.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Satan

Back
Top