Welcome to our New Forums!

Our forums have been upgraded and expanded!

Welcome to Our New Forums

  • Our forums have been upgraded! You can read about this HERE

Biraz Anı, Biraz Tavsiye

Shiru

New member
Joined
May 21, 2021
Messages
25
Tüm SS kardeşlerime esenlikler,

Forumda aktif bir kullanıcı olmamakla beraber, nispeten aktif bir okuyucuyum. Düzenli olarak insanların kaygı, hüzün ve korku temelli paylaştıkları yazılar gözüme çarpıyor. Kimliklerimizi karanlığımızda saklamak zorunda kalan bizler, bu kaygılarımız konusunda destek al(a)mayabilir, konuşmaktan da çekinebiliriz. Bu yazıyı paylaşma sebebim ise bir kişiye de olsa devam etmesini, pes etmemesini sağlayacak o itki gücünü vermektir. Bu yüzden, ben düştüğümde kalkmama yardım eden Tanrılarıma teşekkürlerimi sunmak adına bazı anılarımla beraber birkaç tavsiye paylaşacağım. Hayatınıza uyarlayıp uyarlamamak size kalmıştır. Yazı öznel yargılar da içerir. Vaktini ayıran kişilere şimdiden teşekkür ederim.

Ruhaniyet Doğaldır: Çalışmalarınızda, iletişimlerinizde ve gelişim süreciniz için oluşturduğunuz programlarda her şey doğal ve beden/ruh durumunuza uygun olarak ilerler. Bir şeyi şu an yapamıyor olmanız, ileride de yapamayacağınız anlamına gelmez. Denemekten vazgeçmeyin. Majiyi ne kadar doğal ve olağan bir süreç olarak kavramaya odaklanırsanız hayatınızdaki ve çevrenizdeki etkisi de o kadar güçlenecektir. Düşünce ve algı, majideki en temel yapıtaşlarından ikisidir. Bunları enerji takip eder, ancak enerjinin tek başına bir "gücü" yoktur. Bu yüzden her gün kendimizi arındırır, korur ve algımızı güçlendiririz. Bu yüzden en kötü gününüzde bile birkaç dakika da olsa bu üç çalışmaya önem göstermeliyiz. Disiplininiz meyvesini vermek zorundadır. Bizler ruhaniyeti kendimize kanıtlamak zorunda olmayan kişileriz. Sürece olan bağlılığın sonuç vermeyeceği düşüncesi ancak kendimize karşı güvensizliğimizin bir göstergesidir. Kendinize güvenin.
Kendime güvenerek ve sonuçların bilincinde olarak yaptığım çalışmalar, her zaman en verimli ve en iyi sonuç veren çalışmalar olmuştur. Ancak tabii ki hesaplanmamış koşulların, engellerin ve blokelerin başarısızlıkla sonuçlandırdığı çalışmalarım oldu. Algımın yetmediği, yeterince odaklanamadığım zamanlar da yaşadım. Ancak kendime güvendikçe ve Tanrılarımızın desteğinin bilincinde oldukça devam etme yetisini yine kendimde buldum.

Güçlü Olduğunuz Konuya Yönelin: Herkes mükemmel şekilde rün, mühür, astroloji, kare, RTR, şifa, korunma, kehanet ve benzeri pratikleri yapamayabilir. Ancak karakterimizin yatkın olduğu pratikler elbet vardır. Güçlü yanınıza odaklanın ve ruhani ilerleyişinizi güçlü yanınız üzerine kurun. Kalan kısımlar ise bunu destekleyici şekilde ilerlesin. Tüm majikal pratiklerin temelinde odak ve algı yatar.

Odak, bir şeye ne kadar dikkatinizi verebildiğinizdir. Algı ise dikkatini verdiğiniz konudan ne kadar çıktı aldığınızdır. Odağınızı ve algınızı ne kadar geliştirirseniz majikal pratiklerde ilerler, güçlü olduğunuz konuda da o kadar ustalaşırsınız. Genellikle gündelik hayatınızda takındığınız tavır ve olaylara yaklaşım biçiminiz, majikal yatkınlığınızı da ortaya koyar. İnsanlarla etkileşim kurmayı seven biri olarak buna yönelik çalışmalarımda diğerlerinden daha hızlı ve etkili dönütler alıyorum. Karşımdaki insanın davranışlarının altında yatan sebepleri, karakterini oluşturan "core" diyebileceğimiz düşünce yapılarını sezerek o anki şartlarda bunu kullanabiliyorum. Mesleğim gereği binlerce insan ile bire bir diyaloğa girmiş biri olarak bu yanımı pekiştirdim ve majikal pratiklerimde de kullandım.

Titreşim İçinizden Yükselir: Hissedemiyorsanız, içinize bakın. Tanrılar, bizi koruyan ve göz kulak olanlar evrendeki varlığımız ile bağlantılıdır. Güç ve titreşim içimizde doğar ve etrafa yayılır. Bir Tanrının adını titrettiğinizde SS'ler olarak enerjisini invoke etmeye odaklanırız. Adanmamızdaki amaç bu "doğumu" sağlamaktır. Bu şekilde duygu ve düşüncelerinizdeki ani değişimleri fark edebileceksiniz. Sakin bir zihne sahip olduğunuz anlarda yeterince kulak kabartırsak Tanrıların sesini duyamamamız için bir sebep yoktur.

Ayrıca Tanrılar bu iletişimi sağlamak için özellikle bizim adımımıza ihtiyaç duymazlar. İletişimim olan bazı SS'ler ve kendimin geçmişinde Tanrılarımızın suretlerinin rüyalarımda bulunduğunu fark ettim. Biz onların varlığından bile haberdar değilken bizi gözetliyor ve koruyorlar. Eminim ki aranızda bir Tanrı/Tanrıça hakkında bilgi edinirken onun çok tanıdık, sanki geçmişten bir yakın gibi geldiğini hissedenler çoktur. Çünkü öylelerdir. Özellikle gardiyanlarımız bizler daha onları algılayamazken bile bizi korur ve yol gösterirler. Bizlerle bizim anlayabileceğimiz şekilde iletişim kurarlar. Ruhaniyet odaklı bir hayatınız yoksa mesajlarınızın ruhani olmasını beklemek çok doğru değildir. İsteklerimize karşı alınabilecek olası dönütleri aklınızda tutarak kendinizi ve çevrenizi gözlemleyin. Aradığınızı bulacaksınız.

Düşman Vardır: Centilleri aşağılayan, onları köle olarak kullanan ve absürt yalanları ile insan aklı ile dalga geçen güruhları bir kenara bırakın, Centil ruhlar arasında da düşmanlar vardır. Savaşın fiziksel olmaması bir savaş olduğu gerçeğini değiştirmez. Ruhani olarak her an saldırıya uğruyor, her an saldırıyoruz. Üzerimize gelen laneti kırmak yine bizim görevimiz. Bu sırada kimliğimizi ortaya çıkarmamak yine bizim görevimiz. Risklerin farkında olun ve önlem alın. Bulunduğunuz platformlara, konuştuğunuz insanlara ve belirttiğiniz kişisel bilgilere dikkat edin.

SS topluluğu haricinde de yıllarca farklı topluluklarda bulunmuş biri olarak kaybolan, haber alınamayan insanlarla karşılaştım. Takip edildiğini düşünen, diken üstünde yaşayan ve saldırıya uğrayan insanları gördüm. Kendim de dahil olmak üzere takip edilen ve gözetlenen birçok insan oldu. Düşman vardır ve bizim tek bir hatamızı bekler. Sadece sizi öldürebileceğini değil, aynı zamanda ifşa edebileceğini de düşünün. Varlığınızın ifşası bu dönemde hala bir cinnet şovuna dönüşebilir. Böyle bir şüpheye düşerseniz yapabileceğiniz en iyi şey günlük yaşantınıza devam edip açık vermemeye odaklanmak ve Tanrılarımıza güvenmektir. Dediğim gibi, oturduğum sokaktan kahve içtiğim kafeye kadar takip edildim. Çalıştığım yerde dibime kadar girdiler. Bugün burada bunu yazabiliyorsam bunu Tanrılara borçluyum.

Din Bir Taraftır: SS olmamız, İbrahimi dinlerin gücünü sıfırlamaz. Dinlerin ve ekollerin kendilerine ait bir sistemi ve belirli bir gücü vardır. Tanrılarımız onlarla bize göre çok uzun süredir savaşıyor. Düşmanı ve diğer Pagan çatılarını küçümsemeyin. Doğayı seveni ve onu kurtarmak isteyenin elinden tutun ve kaybolmasını engelleyin.. Centiller arasında ruhunu kollektife kaptırmayacak her ruh bana göre değerli bir ruhtur. Çevremizi ve toplumumuzu geliştirmek için çabalamamız gerekir. Bu gezegen bize ait, hokka burunlular ise gezegenimizi çürüten bir zararlı. Kötü değil, zararlı. Kötülük etik ve ahlaki değerlere bağlıdır. Zarar ise alınan sonuçlara bağlı bir dönüttür. Kin duymamız doğal, ancak kinimizin davranışlarımıza yıkıcı bir şekilde yansıması yükselen ve güçlü ruhlarımıza çamur gibi yapışmaya meyillidir.

İbrahimi dinler de kötü değil, zararlıdır. Bu şekilde "kötü değil" demem yanlış anlaşılmasın. Her düşündüğümde içimde kaynamaya hazır bir duygu sarıyor bedenimi. Bize, yaşadığımız topraklara ve ruhaniyetimize zararlıdır. Benlik duygumuza ve SS'liğimize zararlıdır. Bunun sebebi ise taraflara ait olmamızdır. Magnum Opus'u ve evrimi hedefleyen insanlarla sömürü odaklı vizyona sahip bir ırkın aynı tarafta olması beklenemez. Onların amaçlarını, vizyon ve misyonlarını kavramamız gerekir. Davranışlarındaki temel dürtüleri algılayabilirsek, zararlarının kaynağını anlayabilirsek onlara en çok zararı nasıl vereceğimizi de bireysel olarak çözmüş oluruz. Sahip olduğumuz gücü en iyi şekilde yönlendirebilir ve bu savaşta üzerimize düşeni yapabiliriz.

Zen Hakkında: Kişisel olarak ekleyebileceğim bir diğer konu ise Zen. Özellikle Bushido'ya da ilham olan Zen, şartlar ve koşullara bağlı olarak belirli temel değerleri koruyabilme güdüsünü öğretmeyi hedefler. Kişinin An'da kalmasını, duygularının esiri olmamasını ve ne zaman nerede, ne yapması gerektiğini öğrenmesine yardımcı olur. Özellikle kendi içindeki dengeyi kaybeden kardeşlerimin, kendi karanlıklarından korkan ve içine dalmaktan çekinen dostlarımın Zen'i araştırmasını öneririm. Tabii ki içinde günümüz dünyasına uyarlanamayacak öğeler de mevcut, ancak kendi ilerleyişinizde bir duruş oluşturması adına 8 Kıvrımlı Yol oldukça etkili olabilecek öğütler içermektedir.


Okuyan herkese tekrardan teşekkür ederim. Şeytan hepimizin en karanlık gününde parlayan ışık olsun.
 
Paylaştıklarınız için sağ olun. Kötü ve zararlı ayrımınızı ben de yapıyorum. Ağaçları kaplayıp kaynaklarını tüketen sarmaşıklar gibi, karıncaların beyinlerinin kontrolünü ele geçiren ve öldüren mantarlar gibi, onlar bizim doğal düşmanlarımız. Her bir tanesi kötü olduğu için değil, doğa gereği düşmanımız oldukları için savaştayız. Doğru kelime “parazit” burada. 6000 yıldır yaptıkları askeri, politik, dini hamleleri incelerseniz karıncanın beynini ele geçiren mantar ve ağaçları öldüren sarmaşıktan neden bahsettiğimi anlarsınız. Ama sarmaşık kötü mü? Hayır, doğası gereği ağacın düşmanı sadece. Ağaç, sarmaşık hayatta kalsın diye kendisinden beslenmesine izin verirse iyi mi olur? Hayır, kendini kurban/feda etmiş olur ki bu çarmıha gerilmiş İsa ve aç yaşayan Muhammet hikayelerinin öğretilmesinin sebebidir. İsa da Muhammet de anne tarafından Yahudi. Bu iki program da Balık Çağı’nda Neptünyen özellikleri istismar etmek için oluşturulmuş güçlü bağlama büyüleri ve çeşitli hipnoz, manipülasyon taktikleriyle dolular.

Tabii doğadaki bütün ilişkiler böyle değil. İnsanlarda karşılıklı faydaya örnek kediler, köpekler olabilir. Evini korumana ve avlanmana yardım eden köpeği sen de karşılık olarak koruyor ve besliyorsun, en azından eskiden öyleydi. Şimdi daha çok sosyal bir ilişki. Köpekler o kadar uzun zamandır insanlarla evrimleşiyorlar ki yüz ifadesinden bir köpeğin sanki insanmış gibi ne hissettiğini anlayabilirsiniz. Timsahın anlayamazsınız. Köpekler hala keskin duyuları sayesinde arama kurtarmada, insanlara yakınlıkları sayesinde engellilere dost ve yardımcı olmakta bize destek oluyorlar. Kediler de benzer şekilde, eskiden onların besini olan bizim içinse hastalık taşıması ve yiyeceklerimize dadanması nedeniyle zararlı olan fare, sıçan, kertenkele, yılan, kırkayak gibi haşereleri uzak tuttukları için birlikte yaşıyorduk. Bizim etrafımızda olmak onlara besin sağlıyordu, bize de fayda. Kedilerin mırlaması ve miyavlaması insan bebeğine benzer olacak şekilde evrimleşti. Evet, kediler onlara karşı sevgi ve koruma hisleri duymamız için bizi manipüle ediyorlar ses ve kokularıyla. Özellikle de kadınları. Psikolojik ve fiziksel açıdan faydaları da var. Atlar da öyle. Bazı kuşlar. Afrika’da insanları arı kovanlarına götürmek karşılığında insanlar arıları dumanla kovduktan sonra baldan pay verilen kuşlar var. Şahin yetiştiriciliği yapanlar var.

Hani birileri sokak hayvanlarına savaş açtı ya, insani duyguları körelmemiş (ya da en baştan var olmayan) kişiler bunu yapamaz. Biz kelimenin tam anlamıyla birlikte, birbirimizi koruyacak ve fayda sağlayacak şekilde evrimleştik. Sokaktaki köpek insanların sorumluluğun altında çünkü onu evcilleştirdin, doğada hayatta kalmasına yardım eden özellikler gitti, insanla birlikte yaşamak ve fayda sağlamak için olan özellikler geldi. Bu bireysel bir sorumluluk değil, herkesin kedi köpek bakmasına gerek yok, herkesin sevmesine de gerek yok, herkes bunun için vergi veriyor. Ancak o vergiler saraylar yapmaya harcandığı için kısırlaştırmak, aşılamak, sayılarını kontrol altında tutmak yerine öldürmek istiyorlar. Yoksa saraya para kalmaz.

Kediyle, köpekle, atla, kuşla mutual ilişki kurulur; parazitle kurulmaz. Cadılar için evcil hayvanları ve bitkileri çok önemlidir. Satanizm bir doğa dinidir ve doğanın gerçeklerinden kaçamazsınız. Doğaya yakın olmanın çok iyi bir tavsiye olduğunu düşünüyorum. İnsana anlayış kazandırıyor.

Satanist olmak özcülük fikirlerimi çok güçlendirdi. Bu konuda konuşmak isteyen varsa açığım. Üniversite’de özcülüğün insanları biyolojik özelliklerine indirgediğini bu yüzden de ırkçılığa ve cinsiyetçiliğe sebep olduğunu işlemiştik. O açıdan da bakılabilir.
 
Shiru said:
Tüm SS kardeşlerime esenlikler,

Forumda aktif bir kullanıcı olmamakla beraber, nispeten aktif bir okuyucuyum. Düzenli olarak insanların kaygı, hüzün ve korku temelli paylaştıkları yazılar gözüme çarpıyor. Kimliklerimizi karanlığımızda saklamak zorunda kalan bizler, bu kaygılarımız konusunda destek al(a)mayabilir, konuşmaktan da çekinebiliriz. Bu yazıyı paylaşma sebebim ise bir kişiye de olsa devam etmesini, pes etmemesini sağlayacak o itki gücünü vermektir. Bu yüzden, ben düştüğümde kalkmama yardım eden Tanrılarıma teşekkürlerimi sunmak adına bazı anılarımla beraber birkaç tavsiye paylaşacağım. Hayatınıza uyarlayıp uyarlamamak size kalmıştır. Yazı öznel yargılar da içerir. Vaktini ayıran kişilere şimdiden teşekkür ederim.

Ruhaniyet Doğaldır: Çalışmalarınızda, iletişimlerinizde ve gelişim süreciniz için oluşturduğunuz programlarda her şey doğal ve beden/ruh durumunuza uygun olarak ilerler. Bir şeyi şu an yapamıyor olmanız, ileride de yapamayacağınız anlamına gelmez. Denemekten vazgeçmeyin. Majiyi ne kadar doğal ve olağan bir süreç olarak kavramaya odaklanırsanız hayatınızdaki ve çevrenizdeki etkisi de o kadar güçlenecektir. Düşünce ve algı, majideki en temel yapıtaşlarından ikisidir. Bunları enerji takip eder, ancak enerjinin tek başına bir "gücü" yoktur. Bu yüzden her gün kendimizi arındırır, korur ve algımızı güçlendiririz. Bu yüzden en kötü gününüzde bile birkaç dakika da olsa bu üç çalışmaya önem göstermeliyiz. Disiplininiz meyvesini vermek zorundadır. Bizler ruhaniyeti kendimize kanıtlamak zorunda olmayan kişileriz. Sürece olan bağlılığın sonuç vermeyeceği düşüncesi ancak kendimize karşı güvensizliğimizin bir göstergesidir. Kendinize güvenin.
Kendime güvenerek ve sonuçların bilincinde olarak yaptığım çalışmalar, her zaman en verimli ve en iyi sonuç veren çalışmalar olmuştur. Ancak tabii ki hesaplanmamış koşulların, engellerin ve blokelerin başarısızlıkla sonuçlandırdığı çalışmalarım oldu. Algımın yetmediği, yeterince odaklanamadığım zamanlar da yaşadım. Ancak kendime güvendikçe ve Tanrılarımızın desteğinin bilincinde oldukça devam etme yetisini yine kendimde buldum.

Güçlü Olduğunuz Konuya Yönelin: Herkes mükemmel şekilde rün, mühür, astroloji, kare, RTR, şifa, korunma, kehanet ve benzeri pratikleri yapamayabilir. Ancak karakterimizin yatkın olduğu pratikler elbet vardır. Güçlü yanınıza odaklanın ve ruhani ilerleyişinizi güçlü yanınız üzerine kurun. Kalan kısımlar ise bunu destekleyici şekilde ilerlesin. Tüm majikal pratiklerin temelinde odak ve algı yatar.

Odak, bir şeye ne kadar dikkatinizi verebildiğinizdir. Algı ise dikkatini verdiğiniz konudan ne kadar çıktı aldığınızdır. Odağınızı ve algınızı ne kadar geliştirirseniz majikal pratiklerde ilerler, güçlü olduğunuz konuda da o kadar ustalaşırsınız. Genellikle gündelik hayatınızda takındığınız tavır ve olaylara yaklaşım biçiminiz, majikal yatkınlığınızı da ortaya koyar. İnsanlarla etkileşim kurmayı seven biri olarak buna yönelik çalışmalarımda diğerlerinden daha hızlı ve etkili dönütler alıyorum. Karşımdaki insanın davranışlarının altında yatan sebepleri, karakterini oluşturan "core" diyebileceğimiz düşünce yapılarını sezerek o anki şartlarda bunu kullanabiliyorum. Mesleğim gereği binlerce insan ile bire bir diyaloğa girmiş biri olarak bu yanımı pekiştirdim ve majikal pratiklerimde de kullandım.

Titreşim İçinizden Yükselir: Hissedemiyorsanız, içinize bakın. Tanrılar, bizi koruyan ve göz kulak olanlar evrendeki varlığımız ile bağlantılıdır. Güç ve titreşim içimizde doğar ve etrafa yayılır. Bir Tanrının adını titrettiğinizde SS'ler olarak enerjisini invoke etmeye odaklanırız. Adanmamızdaki amaç bu "doğumu" sağlamaktır. Bu şekilde duygu ve düşüncelerinizdeki ani değişimleri fark edebileceksiniz. Sakin bir zihne sahip olduğunuz anlarda yeterince kulak kabartırsak Tanrıların sesini duyamamamız için bir sebep yoktur.

Ayrıca Tanrılar bu iletişimi sağlamak için özellikle bizim adımımıza ihtiyaç duymazlar. İletişimim olan bazı SS'ler ve kendimin geçmişinde Tanrılarımızın suretlerinin rüyalarımda bulunduğunu fark ettim. Biz onların varlığından bile haberdar değilken bizi gözetliyor ve koruyorlar. Eminim ki aranızda bir Tanrı/Tanrıça hakkında bilgi edinirken onun çok tanıdık, sanki geçmişten bir yakın gibi geldiğini hissedenler çoktur. Çünkü öylelerdir. Özellikle gardiyanlarımız bizler daha onları algılayamazken bile bizi korur ve yol gösterirler. Bizlerle bizim anlayabileceğimiz şekilde iletişim kurarlar. Ruhaniyet odaklı bir hayatınız yoksa mesajlarınızın ruhani olmasını beklemek çok doğru değildir. İsteklerimize karşı alınabilecek olası dönütleri aklınızda tutarak kendinizi ve çevrenizi gözlemleyin. Aradığınızı bulacaksınız.

Düşman Vardır: Centilleri aşağılayan, onları köle olarak kullanan ve absürt yalanları ile insan aklı ile dalga geçen güruhları bir kenara bırakın, Centil ruhlar arasında da düşmanlar vardır. Savaşın fiziksel olmaması bir savaş olduğu gerçeğini değiştirmez. Ruhani olarak her an saldırıya uğruyor, her an saldırıyoruz. Üzerimize gelen laneti kırmak yine bizim görevimiz. Bu sırada kimliğimizi ortaya çıkarmamak yine bizim görevimiz. Risklerin farkında olun ve önlem alın. Bulunduğunuz platformlara, konuştuğunuz insanlara ve belirttiğiniz kişisel bilgilere dikkat edin.

SS topluluğu haricinde de yıllarca farklı topluluklarda bulunmuş biri olarak kaybolan, haber alınamayan insanlarla karşılaştım. Takip edildiğini düşünen, diken üstünde yaşayan ve saldırıya uğrayan insanları gördüm. Kendim de dahil olmak üzere takip edilen ve gözetlenen birçok insan oldu. Düşman vardır ve bizim tek bir hatamızı bekler. Sadece sizi öldürebileceğini değil, aynı zamanda ifşa edebileceğini de düşünün. Varlığınızın ifşası bu dönemde hala bir cinnet şovuna dönüşebilir. Böyle bir şüpheye düşerseniz yapabileceğiniz en iyi şey günlük yaşantınıza devam edip açık vermemeye odaklanmak ve Tanrılarımıza güvenmektir. Dediğim gibi, oturduğum sokaktan kahve içtiğim kafeye kadar takip edildim. Çalıştığım yerde dibime kadar girdiler. Bugün burada bunu yazabiliyorsam bunu Tanrılara borçluyum.

Din Bir Taraftır: SS olmamız, İbrahimi dinlerin gücünü sıfırlamaz. Dinlerin ve ekollerin kendilerine ait bir sistemi ve belirli bir gücü vardır. Tanrılarımız onlarla bize göre çok uzun süredir savaşıyor. Düşmanı ve diğer Pagan çatılarını küçümsemeyin. Doğayı seveni ve onu kurtarmak isteyenin elinden tutun ve kaybolmasını engelleyin.. Centiller arasında ruhunu kollektife kaptırmayacak her ruh bana göre değerli bir ruhtur. Çevremizi ve toplumumuzu geliştirmek için çabalamamız gerekir. Bu gezegen bize ait, hokka burunlular ise gezegenimizi çürüten bir zararlı. Kötü değil, zararlı. Kötülük etik ve ahlaki değerlere bağlıdır. Zarar ise alınan sonuçlara bağlı bir dönüttür. Kin duymamız doğal, ancak kinimizin davranışlarımıza yıkıcı bir şekilde yansıması yükselen ve güçlü ruhlarımıza çamur gibi yapışmaya meyillidir.

İbrahimi dinler de kötü değil, zararlıdır. Bu şekilde "kötü değil" demem yanlış anlaşılmasın. Her düşündüğümde içimde kaynamaya hazır bir duygu sarıyor bedenimi. Bize, yaşadığımız topraklara ve ruhaniyetimize zararlıdır. Benlik duygumuza ve SS'liğimize zararlıdır. Bunun sebebi ise taraflara ait olmamızdır. Magnum Opus'u ve evrimi hedefleyen insanlarla sömürü odaklı vizyona sahip bir ırkın aynı tarafta olması beklenemez. Onların amaçlarını, vizyon ve misyonlarını kavramamız gerekir. Davranışlarındaki temel dürtüleri algılayabilirsek, zararlarının kaynağını anlayabilirsek onlara en çok zararı nasıl vereceğimizi de bireysel olarak çözmüş oluruz. Sahip olduğumuz gücü en iyi şekilde yönlendirebilir ve bu savaşta üzerimize düşeni yapabiliriz.

Zen Hakkında: Kişisel olarak ekleyebileceğim bir diğer konu ise Zen. Özellikle Bushido'ya da ilham olan Zen, şartlar ve koşullara bağlı olarak belirli temel değerleri koruyabilme güdüsünü öğretmeyi hedefler. Kişinin An'da kalmasını, duygularının esiri olmamasını ve ne zaman nerede, ne yapması gerektiğini öğrenmesine yardımcı olur. Özellikle kendi içindeki dengeyi kaybeden kardeşlerimin, kendi karanlıklarından korkan ve içine dalmaktan çekinen dostlarımın Zen'i araştırmasını öneririm. Tabii ki içinde günümüz dünyasına uyarlanamayacak öğeler de mevcut, ancak kendi ilerleyişinizde bir duruş oluşturması adına 8 Kıvrımlı Yol oldukça etkili olabilecek öğütler içermektedir.


Okuyan herkese tekrardan teşekkür ederim. Şeytan hepimizin en karanlık gününde parlayan ışık olsun.

Sende tanıdık gelen birşey ama çıkaramıyorum.
 
Pammy said:
Paylaştıklarınız için sağ olun. Kötü ve zararlı ayrımınızı ben de yapıyorum. Ağaçları kaplayıp kaynaklarını tüketen sarmaşıklar gibi, karıncaların beyinlerinin kontrolünü ele geçiren ve öldüren mantarlar gibi, onlar bizim doğal düşmanlarımız. Her bir tanesi kötü olduğu için değil, doğa gereği düşmanımız oldukları için savaştayız. Doğru kelime “parazit” burada. 6000 yıldır yaptıkları askeri, politik, dini hamleleri incelerseniz karıncanın beynini ele geçiren mantar ve ağaçları öldüren sarmaşıktan neden bahsettiğimi anlarsınız. Ama sarmaşık kötü mü? Hayır, doğası gereği ağacın düşmanı sadece. Ağaç, sarmaşık hayatta kalsın diye kendisinden beslenmesine izin verirse iyi mi olur? Hayır, kendini kurban/feda etmiş olur ki bu çarmıha gerilmiş İsa ve aç yaşayan Muhammet hikayelerinin öğretilmesinin sebebidir. İsa da Muhammet de anne tarafından Yahudi. Bu iki program da Balık Çağı’nda Neptünyen özellikleri istismar etmek için oluşturulmuş güçlü bağlama büyüleri ve çeşitli hipnoz, manipülasyon taktikleriyle dolular.

Tabii doğadaki bütün ilişkiler böyle değil. İnsanlarda karşılıklı faydaya örnek kediler, köpekler olabilir. Evini korumana ve avlanmana yardım eden köpeği sen de karşılık olarak koruyor ve besliyorsun, en azından eskiden öyleydi. Şimdi daha çok sosyal bir ilişki. Köpekler o kadar uzun zamandır insanlarla evrimleşiyorlar ki yüz ifadesinden bir köpeğin sanki insanmış gibi ne hissettiğini anlayabilirsiniz. Timsahın anlayamazsınız. Köpekler hala keskin duyuları sayesinde arama kurtarmada, insanlara yakınlıkları sayesinde engellilere dost ve yardımcı olmakta bize destek oluyorlar. Kediler de benzer şekilde, eskiden onların besini olan bizim içinse hastalık taşıması ve yiyeceklerimize dadanması nedeniyle zararlı olan fare, sıçan, kertenkele, yılan, kırkayak gibi haşereleri uzak tuttukları için birlikte yaşıyorduk. Bizim etrafımızda olmak onlara besin sağlıyordu, bize de fayda. Kedilerin mırlaması ve miyavlaması insan bebeğine benzer olacak şekilde evrimleşti. Evet, kediler onlara karşı sevgi ve koruma hisleri duymamız için bizi manipüle ediyorlar ses ve kokularıyla. Özellikle de kadınları. Psikolojik ve fiziksel açıdan faydaları da var. Atlar da öyle. Bazı kuşlar. Afrika’da insanları arı kovanlarına götürmek karşılığında insanlar arıları dumanla kovduktan sonra baldan pay verilen kuşlar var. Şahin yetiştiriciliği yapanlar var.

Hani birileri sokak hayvanlarına savaş açtı ya, insani duyguları körelmemiş (ya da en baştan var olmayan) kişiler bunu yapamaz. Biz kelimenin tam anlamıyla birlikte, birbirimizi koruyacak ve fayda sağlayacak şekilde evrimleştik. Sokaktaki köpek insanların sorumluluğun altında çünkü onu evcilleştirdin, doğada hayatta kalmasına yardım eden özellikler gitti, insanla birlikte yaşamak ve fayda sağlamak için olan özellikler geldi. Bu bireysel bir sorumluluk değil, herkesin kedi köpek bakmasına gerek yok, herkesin sevmesine de gerek yok, herkes bunun için vergi veriyor. Ancak o vergiler saraylar yapmaya harcandığı için kısırlaştırmak, aşılamak, sayılarını kontrol altında tutmak yerine öldürmek istiyorlar. Yoksa saraya para kalmaz.

Kediyle, köpekle, atla, kuşla mutual ilişki kurulur; parazitle kurulmaz. Cadılar için evcil hayvanları ve bitkileri çok önemlidir. Satanizm bir doğa dinidir ve doğanın gerçeklerinden kaçamazsınız. Doğaya yakın olmanın çok iyi bir tavsiye olduğunu düşünüyorum. İnsana anlayış kazandırıyor.

Satanist olmak özcülük fikirlerimi çok güçlendirdi. Bu konuda konuşmak isteyen varsa açığım. Üniversite’de özcülüğün insanları biyolojik özelliklerine indirgediğini bu yüzden de ırkçılığa ve cinsiyetçiliğe sebep olduğunu işlemiştik. O açıdan da bakılabilir.

Esenlikler,

Öncelikle değerli yazın için teşekkür ederim. Verdiğin örnekler de gezegenimizi saran bu parazit deryasına da oldukça uyuyor. Şahsen, ancak doğal koşullarla haklı bulunabilecek bir sebebin benlik tarafından yüce bir amaç olarak kabul edilebileceğini düşünüyorum.

Sarmaşık örneğinden gidelim. Bir sarmaşık ağaca karşı kişisel bir nefreti olduğu için orada büyümeyeceği gibi, ağaç da yeşerecek tohumlara karşı kibirli olduğu için dallarını uzatıp etrafındaki toprağa giden ışığı kesmez. Çoğu ağaç türlerinde dallar, ağacın etrafında onun besinini engelleyebilecek bitkilerin yeşermesini de engelleyecek bir koruma görevi görür. Yeterli ışığı alamayan diğer tohumlar ağaç gölgesinde yetişemez. Bu ağacı kötü yapar mı? Hayır, ağaç da kendi gelişimi için gerekli koşulları oluşturmaya çalışıyordur. Ne tohumu geliştirmeyen ağaç, ne de ağacın gövdesi ile ışığa uzanan ve onu boğan sarmaşık kötü değildir.

Zararlılık ise hangi "tarafta" olduğumuza bağlıdır. İnsan ırkı, Şeytan'ın evrimine yardım ettiği bir ırk olarak zaten tarafını göstermektedir. İnsan ruhları yükselmeye ve gelişmeye uygun, kendi başına büyüyüp dallarını salacak bir ağaçtır. Ancak gezegenimizdeki problemlerin yaşanmasında büyük katkıları olan hokka burunluların tek başına belirli bir gücü yoktur. Sadece piyonlardır, boş kabuktan ibaretlerdir. Bu, ağaca dolanan sarmaşıktır ve ağaç için zararlıdır. O halde SS gayesinin sarmaşıktan kurtulması da doğal bir haktır. Doğal olan hakkın uygulanması da hakkı yüceleştirir.
 
Pegasus666 said:
Esenlikler

Haşereleri sevmesek de doğanın döngüsüne katkıları vardır. Bok böceklerinin bile vardır ama yahudilerin yoktur. Dediğiniz örnek üzerinden kötü ve zararlı mevzusu çürüyor haberiniz olsun.

İyi günler.

“Bize zararlı.” Bir de onlar yapay. O yüzden zincirde yerleri yok. Zararlı değil kötü oldukları için karşına alırsan onları “Çocuklar ne olacak, kadınlar ne olacak, kimseye kötülüğü dokunmamış olanlar ne olacak” konusunda ahlaki ikilem ortaya çıkıyor.
 
Pammy said:
“Bize zararlı.” Bir de onlar yapay. O yüzden zincirde yerleri yok. Zararlı değil kötü oldukları için karşına alırsan onları “Çocuklar ne olacak, kadınlar ne olacak, kimseye kötülüğü dokunmamış olanlar ne olacak” konusunda ahlaki ikilem ortaya çıkıyor.

Esenlikler,

Uygun cezayı Tanrılar verecek. Hiçbir insan aklı bu terazinin mükemmel dengesini yakalayamaz, o yüzden bizim de vakti geldiğinde yapacağımız tek şey onların adaletinden pay çıkarmak olacaktır.

İyi akşamlar.
 

Evet. Her şey durulan tarafla ilgili. Kaç tane türün neslini tüketmişizdir? Kümes hayvanlarını, koyunu, ineği enerji ve kaynak için sömüren biz değil miyiz? Biz kötü müyüz? Hayır, biz sadece olması gerektiği gibi kendi iyiliğimiz için uğraşıyoruz. Hayvanlara işkence edilmesi hariç.
 
Pegasus666 said:
Pammy said:
Paylaştıklarınız için sağ olun. Kötü ve zararlı ayrımınızı ben de yapıyorum. Ağaçları kaplayıp kaynaklarını tüketen sarmaşıklar gibi, karıncaların beyinlerinin kontrolünü ele geçiren ve öldüren mantarlar gibi, onlar bizim doğal düşmanlarımız. Her bir tanesi kötü olduğu için değil, doğa gereği düşmanımız oldukları için savaştayız. Doğru kelime “parazit” burada. 6000 yıldır yaptıkları askeri, politik, dini hamleleri incelerseniz karıncanın beynini ele geçiren mantar ve ağaçları öldüren sarmaşıktan neden bahsettiğimi anlarsınız.

Esenlikler

Haşereleri sevmesek de doğanın döngüsüne katkıları vardır. Bok böceklerinin bile vardır ama yahudilerin yoktur. Dediğiniz örnek üzerinden kötü ve zararlı mevzusu çürüyor haberiniz olsun.

İyi günler.

Esenlikler,

Yahudilerin bizlere karşı bir katkısı yoktur, evet. Ancak varlıklarının belirli amaçları vardır. Gezegenimizin doğal döngüsüne ters olması bize karşı zararlı yapan unsurdur. Bu yüzden SS gayesi haklıdır diye ekledim ve kötü yerine zararlı kelimesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Neyi nasıl algıladığımız eylemlerimize yön veren önemli unsurlardan biridir. Bu yüzden düşmanı kendimize göre nasıl konumlandıracağımız da önemlidir.
 
Baroness Blossom said:
Shiru said:
Tüm SS kardeşlerime esenlikler,

Forumda aktif bir kullanıcı olmamakla beraber, nispeten aktif bir okuyucuyum. Düzenli olarak insanların kaygı, hüzün ve korku temelli paylaştıkları yazılar gözüme çarpıyor. Kimliklerimizi karanlığımızda saklamak zorunda kalan bizler, bu kaygılarımız konusunda destek al(a)mayabilir, konuşmaktan da çekinebiliriz. Bu yazıyı paylaşma sebebim ise bir kişiye de olsa devam etmesini, pes etmemesini sağlayacak o itki gücünü vermektir. Bu yüzden, ben düştüğümde kalkmama yardım eden Tanrılarıma teşekkürlerimi sunmak adına bazı anılarımla beraber birkaç tavsiye paylaşacağım.

Sende tanıdık gelen birşey ama çıkaramıyorum.

Esenlikler,

Uzun süredir buralardayım denilebilir. Sadece son zamanlarda kozama çekilip biraz evrilmem gerekiyordu. Belki karşılaşmışızdır başka yerlerde.
 
Pammy said:

Evet. Her şey durulan tarafla ilgili. Kaç tane türün neslini tüketmişizdir? Kümes hayvanlarını, koyunu, ineği enerji ve kaynak için sömüren biz değil miyiz? Biz kötü müyüz? Hayır, biz sadece olması gerektiği gibi kendi iyiliğimiz için uğraşıyoruz. Hayvanlara işkence edilmesi hariç.

Esenlikler, bu yazı gözümden kaçmış.

Evet, canlı olmanın doğasında tüketmek vardır. Bizler bitkileri ve hayvanları, hayvanlar kendi besinlerini ve besinleri bile kendi temel hammaddelerini tüketir. Büyümek ve gelişmek isteyen her canlı tüketmek zorundadır.

Tabii ki bu tüketimin de canlının etik değerlerine uygun olması gerekir. Astaroth'un bahçesinde kıyım yapmanın bir anlamı yoktur. Günümüzde yemek sektöründe birçok hayvan telef oluyor, artıklar çöplüklerde çürümeye bırakılıyor. Bir ineğin canını aldıktan sonra satın alınmayan eti "sürüm fazlası" olarak nitelendiriliyor. Bu tür davranışlar anlamsızdır ve besin döngüsüne zarar vererek kıtlığı getirir. Benlik duygusuna sahip zeki varlıklar olarak gezegenimizdeki diğer canlılara sahip çıkmak da ayrıca bir sorumluluğumuzdur. Kaldı ki, günümüzde bu absürt derecede tüketim odaklı sektörü kuran ve döndürenlerin de kim olduğu bellidir.
 
Shiru said:
Esenlikler,

Uzun süredir buralardayım denilebilir. Sadece son zamanlarda kozama çekilip biraz evrilmem gerekiyordu. Belki karşılaşmışızdır başka yerlerde.

Büyük ihtimalle. Tanışmadıysak bile tanışabiliriz, Ben Baron Hope Von Blossom namı diğer Baroness Blossom.
 
Baroness Blossom said:
Shiru said:
Esenlikler,

Uzun süredir buralardayım denilebilir. Sadece son zamanlarda kozama çekilip biraz evrilmem gerekiyordu. Belki karşılaşmışızdır başka yerlerde.

Büyük ihtimalle. Tanışmadıysak bile tanışabiliriz, Ben Baron Hope Von Blossom namı diğer Baroness Blossom.

Esenlikler,

Ben Shiru, sadece Shiru. Anladığım kadarıyla Asya dillerinde "bilmek", "öğrenmek" ya da "köken" anlamına geliyor. Ancak ben "yılan" anlamı için kullanıyorum.

Tanıştığıma memnun oldum.
 
Pegasus666 said:
Bize hem yararlı hem zararlı. Azot döngüsünden dolayı yararlı, vahşi ve tiksinç olmalarından dolayı zararlılar. Bir türe bile soykırım yapsak örneğin sivrisineğe bile, doğanın dengesi bozulur.

Veba taşıyan pireye azot döngüsünden dolayı yararlıdır diyemeyiz. Kuralları ben koymuyorum. Mutualizm, parazitizm, amensalizm, kommensalizm biyoloji biliminde tanımı yapılmış simbiyotik ilişkiler.

Doğa dengesini geri sağlar. Dünya üzerinde var olmuş türlerin yüzde doksan dokuzunun yarışı kaybedip bir noktada yok olduğu tahmin ediliyor.
 

Bir adım atamayacakları kadar küçük kafeslerde kendi pisliği içinde yaşayan hayvanların trajedisi bir yana, asıl korkunç olan o sisteme bağımlı olmamız. O şartların sebebi mümkün olan en hızlı ve ucuz şekilde üretmek. İyi bakılacakları ve yaşam döngülerinin yapay olarak hızlandırılmayacağı şartlarda hayvansal ürünlerin maliyetinin ne kadar artacağını ve üretiminin ne kadar yavaşlayacağını düşünün. Kontrolsüzce artan nüfusu besleyemeyiz.

Fırsat varken bir konuyu açmak istiyorum. “Tanrıların sayısı az ve Reptiliyanların fazla” denmişti. Bir balık türünün, hangisi hatırlamıyorum, aynı su akıntısının farklı yerlerinden alınan yavrularının karşılaştırılmasını izlemiştim bir belgeselde. Akıntının üst tarafında, yani daha büyük balıklardan kaçmak ve yemek için savaşmak zorunda olmadıkları yerde, yavru sayısı çok daha azdı ve her bir yavru çok daha iri ve güçlüydü. Akıntının alt tarafında, büyük balıklarla yaşadıkları yerde, çok fazla sayıda çok küçük yavrular vardı. Alt taraftaki anne balığın soyunu devam ettirme stratejisi (balık buna nasıl karar verecek demeyin lütfen) bir sürü yavrudan biri hayatta kalır şeklinde, yavrular küçük çünkü hepsine düşen çok az kaynak var. Hayatta kalma garantisi arttıkça birey sayısı azalıyor ve her birinin değeri artıyor.

Bu durum insanlarda da öyle. Mantık yüksek gelirli ve eğitimli insanların daha çok çocuğu, çocuğa bakamayacak insanların az çocuğu olmasının hepimiz için daha iyi olacağını söylüyor ama gerçek dünyada işler öyle değil. Görüyoruz medyada, “9 çocuğum var 5 tanesini okula gönderemiyorum, mendil satıyoruz yardım edin.” veya “Üç çocuğumuz SMA’dan öldü hümanurcan da ölmesin 4 milyon dolar tedavisi, yardım edin.” Görmüyor muyuz? Görüyoruz. Oysa eğitim seviyesi arttıkça doğum oranları düşüyor.

Bu durumun nedeni hem balıklarda gördüğümüz basit mekanizma, hem de İslam. Evet, İslam. SMA daha gebelikte anlaşılan bir hastalık. Kürtaj günah olduğu için çocuklarının birkaç yıl yaşadıktan sonra ağızlarından köpükler çıkarak kendi nefeslerinde boğulmasını tercih ediyorlar. İkinci olarak da, Allah çocukla rızkını da verir inancı.

Tanrıların sayısının az olması normal, çünkü hepsi çok “değerli”. Birinin o seviyeye yükselmesi için bir kere çok fazla zaman gerek. Enerji, diğer kaynaklar… Her doğum ve her çocuk çok özeldir.

İnsanların sayısının artması kötü bir şey değil, onu da söyleyeyim. Aslında o kadar çok söylenecek şey geldi ki aklıma hangisini söyleyeceğimi bilmediğim için ve çok konuştuğum için gidiyorum. Sayımız belli bir seviyeye ulaşmış, zihinsel ve ruhsal olarak sağlıklı, meditasyonla genlerini mükemmelleştirmeye uğraşan ebeveynlerin çok çocuk sahibi olmasıyla artsaydı farklı bir durum olurdu.
 

Parazitizm’de bir organizma konağını sömürerek yaşar ve bu ilişkide parazitik olan taraf “zararlıdır”.
 
Pammy said:

Bir adım atamayacakları kadar küçük kafeslerde kendi pisliği içinde yaşayan hayvanların trajedisi bir yana, asıl korkunç olan o sisteme bağımlı olmamız. O şartların sebebi mümkün olan en hızlı ve ucuz şekilde üretmek. İyi bakılacakları ve yaşam döngülerinin yapay olarak hızlandırılmayacağı şartlarda hayvansal ürünlerin maliyetinin ne kadar artacağını ve üretiminin ne kadar yavaşlayacağını düşünün. Kontrolsüzce artan nüfusu besleyemeyiz.

Esenlikler,

Hem evet, hem de hayır. Hayvanlara işkence çektirip "hasatlarının" bir kısmını telef ediyorlar hatta. Daha çürümek için kesilmeyi bile bekleyemeden büyüme sırasında hengame ve yaşam alanı darlığından birçok tavuk ile inek ölüyor. Bu iki bariz örneği gezegen üzerinde sıklıkla tüketildiği için vermek istedim. Aç kalmamak için kurulmuş sektörde ağzımıza giren her lokma için çok daha fazlasını çöpe atıyoruz. Bunun ne hayvanlara ne de bize faydası var. Bu konuda yapılabilecek iyileştirmeler konusunda Temple Grandin'in otobiyografisi dikkate alınabilecek bir örnek teşkil ediyor.

Fırsat varken bir konuyu açmak istiyorum. “Tanrıların sayısı az ve Reptiliyanların fazla” denmişti. Bir balık türünün, hangisi hatırlamıyorum, aynı su akıntısının farklı yerlerinden alınan yavrularının karşılaştırılmasını izlemiştim bir belgeselde. Akıntının üst tarafında, yani daha büyük balıklardan kaçmak ve yemek için savaşmak zorunda olmadıkları yerde, yavru sayısı çok daha azdı ve her bir yavru çok daha iri ve güçlüydü. Akıntının alt tarafında, büyük balıklarla yaşadıkları yerde, çok fazla sayıda çok küçük yavrular vardı. Alt taraftaki anne balığın soyunu devam ettirme stratejisi (balık buna nasıl karar verecek demeyin lütfen) bir sürü yavrudan biri hayatta kalır şeklinde, yavrular küçük çünkü hepsine düşen çok az kaynak var. Hayatta kalma garantisi arttıkça birey sayısı azalıyor ve her birinin değeri artıyor.

Tanrıların sayısı az ve evet, bence de bunun sebebi tam olarak rekabetle ilgili olmasa da şartlar ve koşullardan bağımsız bir şekilde Tanrıların sürekli yükselme hedefinin onları geliştirdiği konusunda hemfikir olabiliriz. Ancak sayı üstünlüğü konusunda da kertenkele suratların Satanik hiyerarşiye kıyasla sayı olarak çok üstün olduğunu söylemek de çok doğru olmayabilir. Tanrıların kendisiyle beraber Lesser dediklerimiz, farklı ırklar, farklı soylar ve ruhani boyutta Şeytan'ın nihai amacını gerçekleştirmek için onunla saf tumuş farklı varlıklar da mevcut. Sömürgeyle elde edilmiş bir gücün karşısında durmak isteyen herkes nihayetinde Şeytan'ın yoluna çekilir.

Soyun devamlılığı için soydaki birey sayısını arttırmak bilinen bir hayatta kalma stratejisidir. Kaç çocuğunun 20'sini göreceğini bilmeyen aileler düşük kaynaklarla bile beslenebilmeye adapte olmuş cılız çocuklara sahip olur. Verdiğiniz örnekler de bu durumu gayet karşılıyor. İnsan ırkı içinse, disiplinli kullanıldığı takdirde popülasyon artışı ve benzeri konuların problem olmaktan çıkması gerekir. Bana kalırsa şimdilik bu nüfus patlamasını lehimize kullanmaya çalışmak ve karşı koyacak daha çok insan olarak görmek en verimlisi olabilir.
 
Pegasus666 said:
Shiru said:
Tüm SS kardeşlerime esenlikler,

Forumda aktif bir kullanıcı olmamakla beraber, nispeten aktif bir okuyucuyum. Düzenli olarak insanların kaygı, hüzün ve korku temelli paylaştıkları yazılar gözüme çarpıyor. Kimliklerimizi karanlığımızda saklamak zorunda kalan bizler, bu kaygılarımız konusunda destek al(a)mayabilir, konuşmaktan da çekinebiliriz. Bu yazıyı paylaşma sebebim ise bir kişiye de olsa devam etmesini, pes etmemesini sağlayacak o itki gücünü vermektir. Bu yüzden, ben düştüğümde kalkmama yardım eden Tanrılarıma teşekkürlerimi sunmak adına bazı anılarımla beraber birkaç tavsiye paylaşacağım. Hayatınıza uyarlayıp uyarlamamak size kalmıştır. Yazı öznel yargılar da içerir. Vaktini ayıran kişilere şimdiden teşekkür ederim.

Ruhaniyet Doğaldır: Çalışmalarınızda, iletişimlerinizde ve gelişim süreciniz için oluşturduğunuz programlarda her şey doğal ve beden/ruh durumunuza uygun olarak ilerler. Bir şeyi şu an yapamıyor olmanız, ileride de yapamayacağınız anlamına gelmez. Denemekten vazgeçmeyin. Majiyi ne kadar doğal ve olağan bir süreç olarak kavramaya odaklanırsanız hayatınızdaki ve çevrenizdeki etkisi de o kadar güçlenecektir. Düşünce ve algı, majideki en temel yapıtaşlarından ikisidir. Bunları enerji takip eder, ancak enerjinin tek başına bir "gücü" yoktur. Bu yüzden her gün kendimizi arındırır, korur ve algımızı güçlendiririz. Bu yüzden en kötü gününüzde bile birkaç dakika da olsa bu üç çalışmaya önem göstermeliyiz. Disiplininiz meyvesini vermek zorundadır. Bizler ruhaniyeti kendimize kanıtlamak zorunda olmayan kişileriz. Sürece olan bağlılığın sonuç vermeyeceği düşüncesi ancak kendimize karşı güvensizliğimizin bir göstergesidir. Kendinize güvenin.
Kendime güvenerek ve sonuçların bilincinde olarak yaptığım çalışmalar, her zaman en verimli ve en iyi sonuç veren çalışmalar olmuştur. Ancak tabii ki hesaplanmamış koşulların, engellerin ve blokelerin başarısızlıkla sonuçlandırdığı çalışmalarım oldu. Algımın yetmediği, yeterince odaklanamadığım zamanlar da yaşadım. Ancak kendime güvendikçe ve Tanrılarımızın desteğinin bilincinde oldukça devam etme yetisini yine kendimde buldum.

Güçlü Olduğunuz Konuya Yönelin: Herkes mükemmel şekilde rün, mühür, astroloji, kare, RTR, şifa, korunma, kehanet ve benzeri pratikleri yapamayabilir. Ancak karakterimizin yatkın olduğu pratikler elbet vardır. Güçlü yanınıza odaklanın ve ruhani ilerleyişinizi güçlü yanınız üzerine kurun. Kalan kısımlar ise bunu destekleyici şekilde ilerlesin. Tüm majikal pratiklerin temelinde odak ve algı yatar.

Odak, bir şeye ne kadar dikkatinizi verebildiğinizdir. Algı ise dikkatini verdiğiniz konudan ne kadar çıktı aldığınızdır. Odağınızı ve algınızı ne kadar geliştirirseniz majikal pratiklerde ilerler, güçlü olduğunuz konuda da o kadar ustalaşırsınız. Genellikle gündelik hayatınızda takındığınız tavır ve olaylara yaklaşım biçiminiz, majikal yatkınlığınızı da ortaya koyar. İnsanlarla etkileşim kurmayı seven biri olarak buna yönelik çalışmalarımda diğerlerinden daha hızlı ve etkili dönütler alıyorum. Karşımdaki insanın davranışlarının altında yatan sebepleri, karakterini oluşturan "core" diyebileceğimiz düşünce yapılarını sezerek o anki şartlarda bunu kullanabiliyorum. Mesleğim gereği binlerce insan ile bire bir diyaloğa girmiş biri olarak bu yanımı pekiştirdim ve majikal pratiklerimde de kullandım.

Titreşim İçinizden Yükselir: Hissedemiyorsanız, içinize bakın. Tanrılar, bizi koruyan ve göz kulak olanlar evrendeki varlığımız ile bağlantılıdır. Güç ve titreşim içimizde doğar ve etrafa yayılır. Bir Tanrının adını titrettiğinizde SS'ler olarak enerjisini invoke etmeye odaklanırız. Adanmamızdaki amaç bu "doğumu" sağlamaktır. Bu şekilde duygu ve düşüncelerinizdeki ani değişimleri fark edebileceksiniz. Sakin bir zihne sahip olduğunuz anlarda yeterince kulak kabartırsak Tanrıların sesini duyamamamız için bir sebep yoktur.

Ayrıca Tanrılar bu iletişimi sağlamak için özellikle bizim adımımıza ihtiyaç duymazlar. İletişimim olan bazı SS'ler ve kendimin geçmişinde Tanrılarımızın suretlerinin rüyalarımda bulunduğunu fark ettim. Biz onların varlığından bile haberdar değilken bizi gözetliyor ve koruyorlar. Eminim ki aranızda bir Tanrı/Tanrıça hakkında bilgi edinirken onun çok tanıdık, sanki geçmişten bir yakın gibi geldiğini hissedenler çoktur. Çünkü öylelerdir. Özellikle gardiyanlarımız bizler daha onları algılayamazken bile bizi korur ve yol gösterirler. Bizlerle bizim anlayabileceğimiz şekilde iletişim kurarlar. Ruhaniyet odaklı bir hayatınız yoksa mesajlarınızın ruhani olmasını beklemek çok doğru değildir. İsteklerimize karşı alınabilecek olası dönütleri aklınızda tutarak kendinizi ve çevrenizi gözlemleyin. Aradığınızı bulacaksınız.

Düşman Vardır: Centilleri aşağılayan, onları köle olarak kullanan ve absürt yalanları ile insan aklı ile dalga geçen güruhları bir kenara bırakın, Centil ruhlar arasında da düşmanlar vardır. Savaşın fiziksel olmaması bir savaş olduğu gerçeğini değiştirmez. Ruhani olarak her an saldırıya uğruyor, her an saldırıyoruz. Üzerimize gelen laneti kırmak yine bizim görevimiz. Bu sırada kimliğimizi ortaya çıkarmamak yine bizim görevimiz. Risklerin farkında olun ve önlem alın. Bulunduğunuz platformlara, konuştuğunuz insanlara ve belirttiğiniz kişisel bilgilere dikkat edin.

SS topluluğu haricinde de yıllarca farklı topluluklarda bulunmuş biri olarak kaybolan, haber alınamayan insanlarla karşılaştım. Takip edildiğini düşünen, diken üstünde yaşayan ve saldırıya uğrayan insanları gördüm. Kendim de dahil olmak üzere takip edilen ve gözetlenen birçok insan oldu. Düşman vardır ve bizim tek bir hatamızı bekler. Sadece sizi öldürebileceğini değil, aynı zamanda ifşa edebileceğini de düşünün. Varlığınızın ifşası bu dönemde hala bir cinnet şovuna dönüşebilir. Böyle bir şüpheye düşerseniz yapabileceğiniz en iyi şey günlük yaşantınıza devam edip açık vermemeye odaklanmak ve Tanrılarımıza güvenmektir. Dediğim gibi, oturduğum sokaktan kahve içtiğim kafeye kadar takip edildim. Çalıştığım yerde dibime kadar girdiler. Bugün burada bunu yazabiliyorsam bunu Tanrılara borçluyum.

Din Bir Taraftır: SS olmamız, İbrahimi dinlerin gücünü sıfırlamaz. Dinlerin ve ekollerin kendilerine ait bir sistemi ve belirli bir gücü vardır. Tanrılarımız onlarla bize göre çok uzun süredir savaşıyor. Düşmanı ve diğer Pagan çatılarını küçümsemeyin. Doğayı seveni ve onu kurtarmak isteyenin elinden tutun ve kaybolmasını engelleyin.. Centiller arasında ruhunu kollektife kaptırmayacak her ruh bana göre değerli bir ruhtur. Çevremizi ve toplumumuzu geliştirmek için çabalamamız gerekir. Bu gezegen bize ait, hokka burunlular ise gezegenimizi çürüten bir zararlı. Kötü değil, zararlı. Kötülük etik ve ahlaki değerlere bağlıdır. Zarar ise alınan sonuçlara bağlı bir dönüttür. Kin duymamız doğal, ancak kinimizin davranışlarımıza yıkıcı bir şekilde yansıması yükselen ve güçlü ruhlarımıza çamur gibi yapışmaya meyillidir.

İbrahimi dinler de kötü değil, zararlıdır. Bu şekilde "kötü değil" demem yanlış anlaşılmasın. Her düşündüğümde içimde kaynamaya hazır bir duygu sarıyor bedenimi. Bize, yaşadığımız topraklara ve ruhaniyetimize zararlıdır. Benlik duygumuza ve SS'liğimize zararlıdır. Bunun sebebi ise taraflara ait olmamızdır. Magnum Opus'u ve evrimi hedefleyen insanlarla sömürü odaklı vizyona sahip bir ırkın aynı tarafta olması beklenemez. Onların amaçlarını, vizyon ve misyonlarını kavramamız gerekir. Davranışlarındaki temel dürtüleri algılayabilirsek, zararlarının kaynağını anlayabilirsek onlara en çok zararı nasıl vereceğimizi de bireysel olarak çözmüş oluruz. Sahip olduğumuz gücü en iyi şekilde yönlendirebilir ve bu savaşta üzerimize düşeni yapabiliriz.

Zen Hakkında: Kişisel olarak ekleyebileceğim bir diğer konu ise Zen. Özellikle Bushido'ya da ilham olan Zen, şartlar ve koşullara bağlı olarak belirli temel değerleri koruyabilme güdüsünü öğretmeyi hedefler. Kişinin An'da kalmasını, duygularının esiri olmamasını ve ne zaman nerede, ne yapması gerektiğini öğrenmesine yardımcı olur. Özellikle kendi içindeki dengeyi kaybeden kardeşlerimin, kendi karanlıklarından korkan ve içine dalmaktan çekinen dostlarımın Zen'i araştırmasını öneririm. Tabii ki içinde günümüz dünyasına uyarlanamayacak öğeler de mevcut, ancak kendi ilerleyişinizde bir duruş oluşturması adına 8 Kıvrımlı Yol oldukça etkili olabilecek öğütler içermektedir.


Okuyan herkese tekrardan teşekkür ederim. Şeytan hepimizin en karanlık gününde parlayan ışık olsun.

Enkarne olup dirildikten sonra görürsün ibrahimi dinlerin gücünün nasıl sıfırlandığını

.

Esenlikler,

Günümüz ilerleyişini şekillendirirken sonrası ancak vizyon olur. Elbette savaş kazanıldığında bu tedbirlerin bir anlamı kalmayacak, ancak şu anki halleriyle SS bireylere tehdit oluşturuyor.
 
Kötü ve zararlı arasında yaptığınız ayrım ile yeni bir şey keşfettiğinizi düşünüyor ve eğleniyor olabilirsiniz genç arkadaşlarım. Yaptığınız şey ise yalnızca şuurunuzun düşük seviyelerde aktığını gösteriyor ki, maalesef bu size derin bir hüzün duymamı sağlıyor. Üslubunuz sebebiyle bu yolda hatrı sayılır bir süre geçirdiğinizi anlayabiliyorum. Yine de bu denli yüzeysel yaklaşımların, süslü cümleleriniz aracılığıyla, hak edilmeyen bir saygı ve tolerans ile cevaplanmasını sağlıyorsunuz.

Bunun farkındalığına sahip olmasanız da niyetiniz iyi ve sağlıklı değil. Yürüdüğümüz yolun bazı gereklilikleri ve kabullenilmesi elzem olan doğruları vardır. Yeterince içselleştirilmediği ve uygulanmadığı taktirde, zaman içerisinde görüşleriniz, birbirleriyle çelişme eğiliminde olacaktır. Korkulası bir kader ve keder, öyle değil mi? Bilhassa sizler için.

Öyleyse sözlerime kulak verecek ve lüzumsuz tartışmalardan kaçınacaksınız. Zamanın tadı acıdır.

-Exo
 
Exo said:
Kötü ve zararlı arasında yaptığınız ayrım ile yeni bir şey keşfettiğinizi düşünüyor ve eğleniyor olabilirsiniz genç arkadaşlarım. Yaptığınız şey ise yalnızca şuurunuzun düşük seviyelerde aktığını gösteriyor ki, maalesef bu size derin bir hüzün duymamı sağlıyor. Üslubunuz sebebiyle bu yolda hatrı sayılır bir süre geçirdiğinizi anlayabiliyorum. Yine de bu denli yüzeysel yaklaşımların, süslü cümleleriniz aracılığıyla, hak edilmeyen bir saygı ve tolerans ile cevaplanmasını sağlıyorsunuz.

Bunun farkındalığına sahip olmasanız da niyetiniz iyi ve sağlıklı değil. Yürüdüğümüz yolun bazı gereklilikleri ve kabullenilmesi elzem olan doğruları vardır. Yeterince içselleştirilmediği ve uygulanmadığı taktirde, zaman içerisinde görüşleriniz, birbirleriyle çelişme eğiliminde olacaktır. Korkulası bir kader ve keder, öyle değil mi? Bilhassa sizler için.

Öyleyse sözlerime kulak verecek ve lüzumsuz tartışmalardan kaçınacaksınız. Zamanın tadı acıdır.

-Exo

Esenlikler,

Düşünmekte özgürsünüz, ancak bundan "eğleniyor" olmam ya da süslü cümlelerimle saygı görmeyi "sağlamam" karakterime yapılmış ithamlardır. Yazarken düşüncelerinizi süzmenizi öneririm.

Kötü ve iyi insana, insanın diğer insana yaptığı davranışlara özgüdür. Özgür iradeye sahip aynı ırktan iki bireyin birbirine karş davranışları iyi veya kötü olarak sınıflandırabilir ki bu bile nesnel bir görüş ortaya koymaz. İnsan ırkına ait olmadığını bildiğimiz güruhların davranışlarına kötü demek, kendimizi onlarla aynı kefeye koymaya yakın bir durumdur benim için. Birini kötü bulmuyor olmak SS'liği içselleştiremememle alakalı bir durum değil, hayatın kendisine bakışımdan kaynaklı.

Yaklaşımıma yüzeysel diyorsunuz, ancak görüşlerini bile dinlemediğiniz birine karşı ilginç ithamlarda bulunuyorsunuz. Birinin düşüncelerini algılayamıyor olmanız sizi daha "farkında" yapmayabilir.
 
Bu aptalca tartışmayı artık kapatıyorum. Sırf Yahudilerin "kötülüğü" üzerine vaaz geleceği için şimdilik bir şey dememe taraftarıydım, ancak günlerdir kıçı kırık bir ırkın kendi şizofrenik ve saldırgan davranışları tartışılıyor forumlarda.

Yeterince kafa karışıklığı ve saçma, Polyannacı algı yayıldı. Kimse Yahudilerin sümüklü veletlerini ve fahişe karılarını düşünmüyor. Biz Yahudi dediğimizde kafamızda canlanan şey "sakallı bir haham". Kimse bunlara şöyle girişeceğiz, böyle holokost yapacağız demedi.

Aynı şekilde diyelim ki bu ırk kötü değil, doğalarının kölesi. Bütün insanlık öyle. Kimse farkında olmasa da saçma sapan Polyannacı, pembe renge boyanmış bir dünya algısı çiziliyor. Yahudi dediğiniz bile psikopatlığını kontrol altında tutabilir. Burada hiçbir kontrolü olmayan bir robottan bahsetmiyoruz. Yaptıkları kötü işlerinin bile bir skalası olabilir ancak onlar için bu skalada ileri gitmenin "etik olmayan bir tarafı yok".

Kendi evlatlarımız tecavüze uğrarken, kafayı yemiş şizofren bir ırkın kitaplarında "çocuklarımızı taşa vurmaktan" bahsederken, sırf birilerinin aklına bir fikir geldi ve bunu ifade edecek diye bu saçmalığa daha fazla müsaade göstermeyeceğiz.

"Savaşın" ortasındayız ve düşman hakkında sempati duyacak, veya onlara sempati beslettirebilecek yazılar yazacak, onların veletlerini düşünmeye vakit ayıracak lüksümüz yok. Kaldı ki biz onlar gibi çocukları kayalığa vurarak öldürmenin fantezisini yapacak bir ırk değiliz. Etiği ve orantılı, adil cezayı umursuyoruz. Gerisini Tanrılar düşünür.

Saçma sapan algı yaratacak işlere girişmeyin.
 
Shiru said:
Düşünmekte özgürsünüz, ancak bundan "eğleniyor" olmam ya da süslü cümlelerimle saygı görmeyi "sağlamam" karakterime yapılmış ithamlardır. Yazarken düşüncelerinizi süzmenizi öneririm.
Hakkınızda yaptığım çıkarımlara olan tepkinizi görmezden geleceğim zira tamamen refleksif bir reaksiyondan ibaret. Doğal olarak kimse, ona kim olduğunun veya bir eylemi neden yaptığının söylenmesinden hoşnut olmayacaktır. Bunu şahsınıza yaptığım bir saldırı olarak görüyor olmanız pek muhtemel. Bilakis, bu size karşı değil, tartışmayı yanlış anlamaya müsait genç kardeşlerim için yaptığım üstü kapalı bir uyarı idi. Size eğleniyor olduğunuzu söylerken işaret ettiğim nokta da burasıydı.

Bu kadarı kâfi, her şey söylenirse sihri bozulur. Geri kalanına da cevap yazmak lüzumsuz zira Bright Truth tarafından oldukça tatmin edici bir yanıt yazılmış. Şahsınıza münhasır hayat görüşünüzün yaratacağı yıkıcı etkileri oldukça iyi açıklıyor.

-Exo
 
Bright Truth said:
Bu aptalca tartışmayı artık kapatıyorum. Sırf Yahudilerin "kötülüğü" üzerine vaaz geleceği için şimdilik bir şey dememe taraftarıydım, ancak günlerdir kıçı kırık bir ırkın kendi şizofrenik ve saldırgan davranışları tartışılıyor forumlarda.

Yeterince kafa karışıklığı ve saçma, Polyannacı algı yayıldı. Kimse Yahudilerin sümüklü veletlerini ve fahişe karılarını düşünmüyor. Biz Yahudi dediğimizde kafamızda canlanan şey "sakallı bir haham". Kimse bunlara şöyle girişeceğiz, böyle holokost yapacağız demedi.

Aynı şekilde diyelim ki bu ırk kötü değil, doğalarının kölesi. Bütün insanlık öyle. Kimse farkında olmasa da saçma sapan Polyannacı, pembe renge boyanmış bir dünya algısı çiziliyor. Yahudi dediğiniz bile psikopatlığını kontrol altında tutabilir. Burada hiçbir kontrolü olmayan bir robottan bahsetmiyoruz. Yaptıkları kötü işlerinin bile bir skalası olabilir ancak onlar için bu skalada ileri gitmenin "etik olmayan bir tarafı yok".

Kendi evlatlarımız tecavüze uğrarken, kafayı yemiş şizofren bir ırkın kitaplarında "çocuklarımızı taşa vurmaktan" bahsederken, sırf birilerinin aklına bir fikir geldi ve bunu ifade edecek diye bu saçmalığa daha fazla müsaade göstermeyeceğiz.

"Savaşın" ortasındayız ve düşman hakkında sempati duyacak, veya onlara sempati beslettirebilecek yazılar yazacak, onların veletlerini düşünmeye vakit ayıracak lüksümüz yok. Kaldı ki biz onlar gibi çocukları kayalığa vurarak öldürmenin fantezisini yapacak bir ırk değiliz. Etiği ve orantılı, adil cezayı umursuyoruz. Gerisini Tanrılar düşünür.

Saçma sapan algı yaratacak işlere girişmeyin.

Esenlikler,

Ortada sempati duyan bir taraf yok. Yapılanları göz ardı eden bir taraf da yok. Zararlı gördüğün haşereyi temizlersin. Yazıyı yazarken konunun böyle bir tartışmaya gelebileceğini düşünmemiştim. Sırf yazıma cevap vermek için açılmış bir hesabın derdinin konuyu uzatarak kışkırtmak olduğunu düşünüyorum.
 
Exo said:
Kötü ve zararlı arasında yaptığınız ayrım ile yeni bir şey keşfettiğinizi düşünüyor ve eğleniyor olabilirsiniz genç arkadaşlarım. Yaptığınız şey ise yalnızca şuurunuzun düşük seviyelerde aktığını gösteriyor ki, maalesef bu size derin bir hüzün duymamı sağlıyor. Üslubunuz sebebiyle bu yolda hatrı sayılır bir süre geçirdiğinizi anlayabiliyorum. Yine de bu denli yüzeysel yaklaşımların, süslü cümleleriniz aracılığıyla, hak edilmeyen bir saygı ve tolerans ile cevaplanmasını sağlıyorsunuz.

Bunun farkındalığına sahip olmasanız da niyetiniz iyi ve sağlıklı değil. Yürüdüğümüz yolun bazı gereklilikleri ve kabullenilmesi elzem olan doğruları vardır. Yeterince içselleştirilmediği ve uygulanmadığı taktirde, zaman içerisinde görüşleriniz, birbirleriyle çelişme eğiliminde olacaktır. Korkulası bir kader ve keder, öyle değil mi? Bilhassa sizler için.

Öyleyse sözlerime kulak verecek ve lüzumsuz tartışmalardan kaçınacaksınız. Zamanın tadı acıdır.

-Exo

Peygamber gibi geldi forumun ortasına bu da hshsshah
 
Shiru’nun yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Yahudilerin kötü olduğunun bilincinde gibi duruyor. Sadece kelime seçimi ve aynı noktaya varış yolu farklı geldi bana. Yanılıyor da olabilirim, sadece bir göz attım. Merkür retrosunda biraz yanlış anlaşılmalara açığız.
 
Shiru said:
Bright Truth said:
Bu aptalca tartışmayı artık kapatıyorum. Sırf Yahudilerin "kötülüğü" üzerine vaaz geleceği için şimdilik bir şey dememe taraftarıydım, ancak günlerdir kıçı kırık bir ırkın kendi şizofrenik ve saldırgan davranışları tartışılıyor forumlarda.

Yeterince kafa karışıklığı ve saçma, Polyannacı algı yayıldı. Kimse Yahudilerin sümüklü veletlerini ve fahişe karılarını düşünmüyor. Biz Yahudi dediğimizde kafamızda canlanan şey "sakallı bir haham". Kimse bunlara şöyle girişeceğiz, böyle holokost yapacağız demedi.

Aynı şekilde diyelim ki bu ırk kötü değil, doğalarının kölesi. Bütün insanlık öyle. Kimse farkında olmasa da saçma sapan Polyannacı, pembe renge boyanmış bir dünya algısı çiziliyor. Yahudi dediğiniz bile psikopatlığını kontrol altında tutabilir. Burada hiçbir kontrolü olmayan bir robottan bahsetmiyoruz. Yaptıkları kötü işlerinin bile bir skalası olabilir ancak onlar için bu skalada ileri gitmenin "etik olmayan bir tarafı yok".

Kendi evlatlarımız tecavüze uğrarken, kafayı yemiş şizofren bir ırkın kitaplarında "çocuklarımızı taşa vurmaktan" bahsederken, sırf birilerinin aklına bir fikir geldi ve bunu ifade edecek diye bu saçmalığa daha fazla müsaade göstermeyeceğiz.

"Savaşın" ortasındayız ve düşman hakkında sempati duyacak, veya onlara sempati beslettirebilecek yazılar yazacak, onların veletlerini düşünmeye vakit ayıracak lüksümüz yok. Kaldı ki biz onlar gibi çocukları kayalığa vurarak öldürmenin fantezisini yapacak bir ırk değiliz. Etiği ve orantılı, adil cezayı umursuyoruz. Gerisini Tanrılar düşünür.

Saçma sapan algı yaratacak işlere girişmeyin.

Esenlikler,

Ortada sempati duyan bir taraf yok. Yapılanları göz ardı eden bir taraf da yok. Zararlı gördüğün haşereyi temizlersin. Yazıyı yazarken konunun böyle bir tartışmaya gelebileceğini düşünmemiştim. Sırf yazıma cevap vermek için açılmış bir hesabın derdinin konuyu uzatarak kışkırtmak olduğunu düşünüyorum.

Biz kendi değerlendirmeleri kendimiz yapıyoruz, bu işe başka birisinin girmesine asla izin vermeyiz. Biri ile alakalı iyi veya kötü bir fikrimiz olup olmadığını da belirtmedik, bizim dediklerimiz bunun davamız uğruna sakıncalı sözler oldukları ile ilgili ve bu yüzden herkesin bu tarz düşüncelerden uzak durması gerektiği.
 
Shiru said:
Esenlikler,

Ortada sempati duyan bir taraf yok. Yapılanları göz ardı eden bir taraf da yok. Zararlı gördüğün haşereyi temizlersin. Yazıyı yazarken konunun böyle bir tartışmaya gelebileceğini düşünmemiştim. Sırf yazıma cevap vermek için açılmış bir hesabın derdinin konuyu uzatarak kışkırtmak olduğunu düşünüyorum.

Esenlikler,

Söz seçimleriniz siz farkında olmasanız da başka insanların beyinlerinde bir algı yaratır. Bu algıya dair endişeniz, "sizin Yahudi-sever" olduğunuzdan ziyade insanların "Yahudi-sever olabileceği" ile ilgili olsun. Zira siz kendi fikirlerinizi belirtmiş olsanız da, biz bu cümlelerin farklı boyutlarını da düşünüyoruz.

Bu yüzden de sizin niyetinizden bağımsız o sözlerin insanların zihinlerinde oluşturabileceği algı ve sempatiler, bizim buradaki ana odak ve endişe noktamız.

Hesabın sahibine gelince, böyle bir şeyin yaşanması kaçınılmazdı. Forumlarda sürekli olarak insanlar belirli konularda kutuplaşıyorlar ve birbirlerine saldırıyorlar. Burada orta yol safsatasına girmeyeceğim, ancak saygı elden bırakılmamalı.

İyi geceler.
 
CinnamonCake said:
Shiru’nun yanlış anlaşıldığını düşünüyorum. Yahudilerin kötü olduğunun bilincinde gibi duruyor. Sadece kelime seçimi ve aynı noktaya varış yolu farklı geldi bana. Yanılıyor da olabilirim, sadece bir göz attım. Merkür retrosunda biraz yanlış anlaşılmalara açığız.

Esenlikler,

Bu konuda biz şahsî olarak kimseye ithamda bulunmuyoruz. Sürekli herkese çağrıda bulunduğum gibi, insanlar sorumluluk duygusuna sahip olmalı ve kendi ifadelerinden önce bu yola yararlarını düşünmeliler. Burada kimse kendi fikirlerini süzgeçten geçirmese ve olduğu gibi salsa bir kargaşa çıkardı. Hepimiz Şeytan Baba'nın yoluna saygı göstermeli ve ona zarar verecek söylemlerden kaçınmalıyız.

Kaldı ki buradaki değerlendirmeyi biz yapıyoruz. Bu yüzden de insanların bizim kararımıza saygı göstermemesini doğru bulmuyoruz, çünkü her birimiz daha üstümüzde olan kişiler tarafından denetleniyoruz ve raporlarımızı eksiksiz veriyoruz. Her zaman olduğu gibi verilen emirlerin en uygun şekilde yürütülmesini gerçekleştireceğiz.

İyi geceler.
 
Esenlikler,

Başlığın kendisi kadar alıntı yapmamak için direkt yazayım dedim. Yanlış anlaşılmalara kapı araladıysam kusuruma bakmayın. Böyle bir niyetim yoktu, yazımda da belirttiğim üzere var olduklarını bilmek bile içimde bazı duyguları kaynatıyor.

Arkadaş bu yazıyı eğlence ve saygınlık amacı ile yazdığımı ima edince beynimde küçük bir şalter attı. Verilen rahatsızlık için her iki taraf adına da özür dilerim. Konuyu daha fazla bu amaçla uplamadan kapatabiliriz.

Herkese iyi akşamlar.
 

Al Jilwah: Chapter IV

"It is my desire that all my followers unite in a bond of unity, lest those who are without prevail against them." - Satan

Back
Top